YENİDEN QATAR MI?

30 okunma Mart 2025

İş seyahati için Qatar’ın başkenti Doha’ya uçmak üzere İstanbul (yeni) Havaalanına girdim. Pasaport kontrolünden geçip Dış hatlar Duty Free mağazaları arasında yürürken tanıdık biriyle karşılaştım. Şehrimiz İskenderun’a adını veren İskender nam-ı diğer El-İskander , Aleksander veya nam-ı değer Büyük İskender! Kendisi değil mermerden heykeliydi salonda sergilenen hatta sonradan öğrendim ki, bu da gerçek değil elbette orijinalinin replikası yani taklidiydi. Peki, orijinali neredeydi? Tabii ki, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeydi.

Eserler Orijinal mi?

 

Lakin İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin seçkin eserlerinden oluşturulan küçük bir koleksiyon, İstanbul Havaalanına getirilip sergilenmeye başlamıştı. Uçuşuma 1 saat zaman olduğu için 2. katta düzenlenen havaalanı müzesini gezmeye karar verdim. 1000 m2’ye yayılmış sergi alanı Müze kartı olanlara ücretsizdi ya da 60 TL ödeyip müze kart alınıyordu. Gişedeki görevliye ‘içeride sergilenen eserler orijinal mi?’ diye sordum, “Osmanlı Padişah tahtları ve Kadeş Antlaşması hariç hepsi orijinaldir “ diye yanıtladı. Yaratılan müze atmosferi adeta zamanda yolculuk gibiydi.

 

Kadeş neden önemliydi?

 

İskender’in, burnu hafif kırık büstü çok etkileyiciydi. Başka mermer heykeller, saf altından taç ve sikkeler, çivi yazılı tabletler olağanüstü duruyordu. Tarihin yazıya dökülmüş ilk antlaşması olan Kadeş çivi tabletinin replikası da sergideydi. İskender döneminden önceki çağın iki süper gücü olan Hititler ve Mısırlılar Kadeş Savaşı’nda çarpışmış ama yenilgi olmayınca Barış antlaşması taş tabletlere kazınmıştı. Kısacası bu havaalanı müzesi gerçekten muhteşemdi, mutlaka vakit ayrılıp görülmeliydi.

 

Hatay’da da olsa iyi değil mi?

 

İstanbul Havaalanı’ndaki müzeyi görünce hem sevindim hem de üzüldüm. Çünkü 15 sene önce yine bu dergide yazdığım bir makalede bu fikri ortaya atmış ve “Hatay Havaalanı’nda bir müze kurulsa güzel olmaz mı? Diye sormuştum. Hatay’ın taa Hititler dönemine uzanan eşsiz tarihinden kalan sayısız eser, Antakya Müzesi’nin salonlarını dolduruyordu. Lakin bir o kadarı da yer müsait olmadığı için müzenin depolarında saklanıyordu. Hatta duyduğum kadarıyla birçok kıymetli eser ve özellikle de mozaikler, çıkarması zahmetli veya salon yetmediği için bulunduğu toprağı yeniden örtülüp yerinde muhafaza ediliyordu. Keşke bu eserlerin bir kısmı Hatay Havaalanı’nda sergilenebilseydi.

 

Qatar bize ne katar?

 

En son 2010 senesinde gittiğim Qatar gezisini anlatan yazımda yukarıdaki soruyu başlığa koymuştum. Aradan geçen 15 yılda nelerin değiştiğini, Qatar’ın bize bizim onlara neler kattığımızı kısaca hatırlatayım. Qatar sermayesi Türkiye’de ciddi yatırımlar ve şirket alımları gerçekleştirdi. Başta QNB Finansbank olmak üzere, Digitürk, Banvit, BMC ve Beymen gibi farklı şirketimize ortak oldular. Qatar – Türkiye ilişkileri tarihte görülmemiş seviyelere geldi; öyle ki, Türkiye Qatar’da askeri üs bile kurdu. 2017’de bölgenin önde gelen Arap ülkeleri (S.Arabistan, Mısır, BAE, Yemen ve Bahreyn) Qatar’a ambargo uygulamaya başladılar ve ambargonun kaldırılması için iki şarttan biri, Türk askeri üssünün kapatılmasıydı. Bu üssün onları neden rahatsız ettiği daha sonra yaşanacak olayların habercisiydi. O mevzuyu birazdan detaylı anlatacağım.

 

Hamad’da bizi kim karşıladı?

 

Doha Havaalanı yetersiz kaldığı için yerine 2014’te devasa bir havaalanı inşa edilmişti. Hamad Havaalanı; ferah atmosferi, hızlı transfer araçları, lüks alışveriş merkezleri ve botanik bahçesiyle göz kamaştırıcıydı. Havaalanında bizi İskenderun’lu kardeşim Turgay karşıladı. Turgay benim Palmiye Hastanesi’nde en sevdiği birkaç personelimden biriydi. 2018’den beri Doha’da yaşıyor ve Qatar’ın bir futbol kulübünde fizyoterapist olarak çalışıyor. Dünya Kupasında özel görevli olarak süper yıldızlarla tanıştığını ve harika maçların da çoğunu canlı izlediğini anlattı.

 

Dünya Kupası iyi mi oldu?

 

Malumunuz 2022 Dünya Kupası’nı Qatar tek başına üstlendi ve bu devasa organizasyonu başarılı şekilde düzenledi. 7 stadyum, metro hatları ve 100 otel inşaatı için harcanan bütçe 200 milyar doları buldu. Bu bütçe, 2022’den önce düzenlenen 7 Dünya Kupası için harcanan paraya tekabül ediyordu. Buna karşılık elde edilen gelir 10 milyar doları geçemedi. Dünya Kupası süresince güvenliği Türk askerleri sağladı. Lakin kupa sona erdikten sonra şehir eski sakin günlerine dönüş yaptı. Kupa için yapılan birçok tesisin de atıl kaldığı söylenebilir. Kısacası bu tip büyük bütçeli organizasyonlara talip olmadan önce iyice düşünmek gerekli.

 

Faturayı kimler ödedi?

 

Doha’da iş görüşmesi yaptığım birçok müşteri de kupadan sonra işlerin durmasından şikâyet etti. ‘Bütün bütçe kupa için harcandı ve devlette para kalmadı mı?’ diye sordum birine. “Elbette kupa büyük yatırımların öne alınmasını sağladı kupa için mega projelere korkunç paralar harcandı” diye yanıtladı. “Fakat bu bütçelerin faturası ihaleleri alan büyük müteahhitlere ve sonuçta işi yapan bizim gibi taşeronlara kaldı’ diye devam etti. ‘Devlet hakedişleri ödemedi mi?” diye sordum “elbette ödedi ama ihaleye girmeden önceki hesaplar tutmadı, maliyetler iş alındıktan sonra çok değişti, herkes zarar etti”

 

Qatar’ı kim kurtardı?

 

Müşterim anlatmaya devam etti “Blokajın başlaması hiç beklenmedik bir olaydı; bütün hesapları bozdu. Tedarik sıkıntıları, lojistiğin kopması bizi çok yordu. Bize en yakın olan Suudi Arabistan ve Dubai resmen köstek oldu. İşleri zamanında bitirmek ve ceza yememek için bütün malzemeyi çok uzaktan almak ve uzun mesafeler taşıtmak zorunda kaldık”. Blokaj dediği 2017’deki ambargo ile başlayan süreçti. Qatar’ın tek kara bağlantısı S.Arabistan tarafındaydı. Suudi’ler ve Abu Dabi hükümeti Qatar’ı işgal etmeye teşebbüs etti. Tıpkı Saddam’ın 90 yılında Kuveyt’e dalması gibi bir girişim oldu lakin Türk askeri kuvvetleri burada aktif rol üstlendi ve Suudi tanklarının önünü kesti. 2021’de ABD ve Kuveyt’in arabuluculuk yaptığı görüşmede uzlaşma sağlandı ve Qatar’a uygulanan ambargo kaldırıldı.

 

Yeni projeler yolda mı?

 

Kısacası Qatar’ı Suudilerin elinden kurtarmıştık ama bize de faturası ağır geldi. Suudi’lerle ilişkilerimiz bozulduğu için Türk ürünleri uzun süre Arabistan’a giremedi. Bu gayri resmi ambargo neyse ki, 2023’te kalktı ve Türk malları eskisi gibi Arabistan’a akmaya başladı.

‘Peki, Qatar’da projeler bitti mi?’ diye sordum. Aynı müşterim heyecanla cevap verdi “Biter mi! Sıfırdan yeni bir şehir inşa etme projesi var. Bizler de bu projeden ciddi bir ihale kapmak ve eski zararımızı telafi etmek için sabırsızlıkla bekliyoruz “. ‘Ama gördüğüm kadarıyla Doha’da mevcut binaların çoğu boş veya kullanılmıyor; yeni konutlara neden ihtiyaç duyuluyor?’ diye şaşırarak sordum. Bunun bir hükümet politikası olduğunu söyledi.

 

Bu bir yarış mı?

 

20 yılı aşkın sürede Arap coğrafyasına sayısız seyahatim oldu. Hepsinin ortak noktası mega projelere yatırılan milyar dolarlardı. Dubai’nin başlattığı; toprak rantı ve inşaatla kalkınma modeli bölgenin diğer ülkelerine örnek oldu. Çölü parselleyip pazarlamak, denizin içine adalar yapmak; yüzlerce uçak alıp daha büyük havalimanları inşa etmek petrol ve gaz gelirlerini gökdelene yatırmak adeta bir yarışa dönüştü. Nüfustan ve ihtiyaçtan bağımsız sürdürülen bu modelin sonucu iyi mi, kötü mü bitecek size bırakıyorum yorumunu. Ama öğrendiğim gerçek şu ki, modelin kurucusu Araplar değil Batılı finans ve sermaye kurumları. Bu maceranın nasıl biteceğine onlar karar verecek. Çünkü iş dünyasındaki bu yarışta sizi finanse edenler neyi hedefliyorsa başarıyı da onlar belirleyecek. Altın kural şudur; altını olan (parayı veren) kuralı koyar; kuralı koyan altını alır.

 

Kiralar neden çok yüksek?

 

Bu soruyu da Turgay kardeşe sordum. ‘Bunca boş bina varken, habire yeni gökdelenler peydah olurken kiralar neden düşmüyor?’. Maaşının önemli bir kısmını kiraya yatıran Turgay acıyla gülümsedi “çünkü burada mülk sahipleri belli ki çok güçlü ve bunlar kiraların düşmesine asla izin vermiyor. Gerekirse yıllarca boş kalmasına göz yumuyor ve emsal teşkil edecek kira indirimlerine fırsat vermiyorlar. Üstelik yeni projeleri de bunlar finanse ediyor”. O güçlü insanların kim olduğunu tahmin etmek zor değildi ve bu mülkiyet tekelleşmesi de yalnızca buraya özgü değildi. Bizim gibi ithalata ve inşaata bağımlı ülkelerin hepsinde kangren olmuş bir meseleydi.

 

Malezya’da Çin modeli mi?

 

Qatar’da iki gün kaldıktan sonra Malezya’ya uçmak için Qatar Havayolları uçağına bindik. İş arkadaşım Eşref “keşke bir günümüz daha olsa da, başka görüşmeler yapsaydık” dedi. ‘Olduğu qatar!’ diye cevap verdim, beraberce uzun süre güldük. Başkent Kuala Lumpur’a indiğimizde bizi karşılayan bir Türk olmadı ama pasaport bankolarının orada Türk Bayrağı karşıladı. ‘Malezya ve seçkin ülkeler ‘ diye gruplanmış bayraklar arasında ay yıldızlı bayrağımız vardı. Bu bayraklar, pasaport sırasına girmeden dijital onaylı otomatik turnikeleri işaret ediyordu. Fas asıllı Dış Ticaret Müdürüm Eşref normal pasaport sırasında beklerken ben çoktan turnikeden geçmiştim. Kısmet olursa bir sonraki yazımda Malezya izlenimlerini aktaracağım. Kuala Lumpur’dan sonra uçtuğumuz Johor Bahru’da Çinlilerin başlayıp da bitiremediği bir mega projenin trajik hikayesini anlatacağım. Hayırlı Ramazanlar. Şimdiden bayramınızı kutlarım.