DERT DİNLEMEK Mİ? DERTLENMEK Mİ?

30 okunma Nisan 2024

“Dertlinin hikâyesini can kulağıyla dinlesen, bil ki bu ona bir zekâttır. Hasta gönüllerin dertlerini dinle. Su ve çamur canın yoksulluğuna sebeptir. Dertlinin gönlü duman dolu bir ev gibidir. Sen onun derdini dinleyerek bir pencere aç. Senin dinleyişinle nefes alır, evinden acı duman çıkmaya bir yol bulur.”

                Bu dizelerle anlatıyor Mevlana dinlemenin önemini. Dertli birini dinlemek evi dolduran dumanı boşaltmak gibidir diyor. İnsanlar sıkıntılı zamanlardan geçerken, dertlerini anlatacak birilerine ihtiyaç duyarlar. İçine düştüğümüz maddi manevi sıkıntılarda, haksızlığa uğradığımızda, başımızı belaya soktuğumuzda bizi candan dinleyecek bir çift kulağa ihtiyaç duyarız. İşte o zaman ya hemen telefona sarılıp dostlarımızı ararız, ya da yanlarına koşarız. Yüreğimizi sıkıştıran dertleri tek başımıza taşıyamayız, her şeyi içimizde tutamayız, boğulacak gibi oluruz.

  Fakat çoğumuzun yaşadığı bir deneyim de vardır. Bir nebze olsun rahatlamak umuduyla güvendiğimiz birine içimizi dökeriz. Ama gel gör ki sonrasında anlattığımıza anlatacağımıza pişman oluruz. Rahatlamak bir yana dursun, yangına körükle giden dinleyicimiz bizi daha da sıkıştırır, içimiz daralır. Artık derdimize mi yanalım, yoksa anlattığımız kişinin söylediklerine bilemeyiz.

  Dinlemeyi gerçekten biliyor muyuz? Dinlemeyi gerçekten bilmiyoruz. Dinlediğimiz kişi adı üstünde dertli kişidir. Bu derdin yükünü taşıyamadığı için koşa, koşa gelmiştir yanımıza. Belki göğsünü sıkıştıran yükü bir nebze olsun alırız umuduyla. Ama biz dinlemekten çok, kaza mahalline koşan iyi niyetli insanların kurtarma çalışması gibi; aşağıda sayılan bir dizi yanlışla derdini döken kişiye yardımcı olmaya girişiriz.

            Ona doğru yolu göstermeye çalışırız, akıl veririz, önerilerde bulunuruz. Bu duruma düşene kadar nerelerde hata yaptığını tek, tek sayarız. Hatalarından nasıl ders çıkarması gerektiğini örneklerle anlatırız. Benzer sorunlar yaşayan insanların bu dertlerden nasıl sıyrılabildiklerini anlatırız. Bir daha aynı hataları yapmasın diye eleştiririz ve onun yerinde olsak nasıl bir yol izleyeceğimizi anlatırız. Aynı sorunları geçmişte kendimiz de yaşamış isek kendi hayatımızdan örnekler veririz. Yani dinlemek dışında her şeyi yaparız.

          “Doğru bildiğimiz bir şey varsa söylemeyecek miyiz, sevdiğimiz kişi uçuruma doğru gidiyorsa yardım etmeyecek miyiz” diyebilirsiniz. Elbette edeceksiniz ancak her şeyin bir zamanı var. Zamanlama doğru olmazsa en doğru ve en iyi niyetli hamle bile iyi sonuç vermez. Akıl vermeden, öneride bulunmadan, ben olsam şunu yapardım demeden önce o kişinin içini boşaltmaya, anlaşılmaya, desteklenmeye ihtiyacı vardır.

  Dertli insana rehberlik etmek lafı ağzına tıkayıp ben senin bu sorundan nasıl kurtulacağını biliyorum, hataların bunlar, çıkış yolun burası diye nutuk atıp eline reçete tutuşturmak değildir. Bunun için; sonuna kadar dinleyin… Sıkıcı da olsa, ne diyeceğini biliyor da olsanız bırakın karşınızdaki anlatsın, ağlasın, haykırsın. Susturmayın. Güçlü olman lazım, ama yapma ağlama, abartma gibi telkinlerde bulunmayın. Gözyaşlarını silin, elini tutun. Sarılın ve olabildiğince nötr olun.  Anladığınızı karşınızdakine hissettirin. Onun duygularına tercüman olun. Bu aşamada halâ bir yorum yapmayın. Sadece hissettiği duyguları bir kez de sizden duysun. Temiz bir ayna gibi olun.  Dertli kişi bu aşamada halâ akıl almaya ya da sunacağınız rehberliğe hazır değildir. Sorunlarını çözebileceğine dair gücü olduğunu hatırlatın, kendine güvenmesini sağlayın. Bunun için en iyi yol daha önce aştığı sorunları, güçlü olduğu zamanları ona hatırlatmaktır.

         Bir başka adım;  umut aşılamaktır. Her şeyin Allah’tan geldiğini, her şerrin arkasında bir hayır olduğunu, kötü günlerin mutlaka geçeceğini söyleyeceğiniz aşama burasıdır. pek çoğumuzun ilk adım olarak attığı adımdır. Rehberlik etmek. Dertli kişiyi rehberlik alacak duruma getirmek, onu hazırlamak işin zor kısmıdır. İlk dört aşamadan sonra kişiye önerilerinizi sunabilir, kendi hayatınızdan ya da aynı sıkıntıyı yaşayıp aşmış kişilerden örnekler verebilirsiniz.

           Dinlemek önemlidir. Dinlerseniz anlarsınız. Anlaşıldığını hisseden kişi ağzınızdan çıkan her kelimeyi can kulağıyla dinler. Eğer sevdikleriniz sizi dinlemiyorsa siz de onları dinlemiyorsunuz demektir. Eğer “ben nerede hata yaptım” diye size sorarlarsa insanların hatalarını o zaman söylersiniz. Çünkü daha öncesinde siz söyleseniz de almaya hazır olmazlar…

Eskiden televizyon ve cep telefonunun olmadığı zamanlarda komşular birbirlerine sık gider, saatlerce dertler konuşulur ve rahatlık hissedilirdi. Komşular adeta psikolog ve psikiyatri görevini görürdü. Ama komşuluğun azaldığı, sosyal medyanın hızla hayatımıza girdiği günümüzde dert dinleme kalmadığı için her yerde psikolog ve psikiyatri uzmanları çoğaldı. Aslında onların elinde sihirli değnekte yok ama bizleri sadece parayla dert dinleyip rahatlatıyorlar. Bunun için her seansa para ödüyoruz. Hele psikiyatri doktorları rahatlatmak adına verdikleri uyuşturucu ilacı alan yüzlerce insan ömrünü uyumakla pasif bir şekilde geçiriyor. Hâlbuki bir işle meşgul olsa, kendine bir hobi edinse belki daha çok rahatlayacak.

Ancak her şeyde olduğu gibi dert dinlemenin de farklı boyutları ve zararları olabilir. Bu dengeyi kuramazsak biz de hasta oluruz.  Zira fazla dert dinlemek vücudu olumsuz etkiliyor. Halk arasında “Dert anası, dert babası” diye bilinen, sürekli çevresindeki kişilerin problemlerini dinleyip, onların sorunlarını içselleştiren kişilerde depresyon daha sık görülüyor. İkinci el strese maruz kalan bu kişilerin ömürlerinin de kısaldığını söyleyen Medical Park Bahçelievler Hastanesi’nden Uzman Psikolog Cangül Tokmaktepe,“Özellikle etrafındaki kişilerin problemlerini içselleştiren, kendi derdiymiş gibi görüp bunlar için çok fazla sorumluluk alan kişilerde kaygı, düşük ruh hali, bitkinlik gibi depresif belirtiler daha sık görülüyor" dedi. Psikolog Tokmaktepe, ikinci el stresle ilgili şu bilgileri verdi: Esnemek gibi stres de insandan insana bulaşıyor. Karşısındaki insanın sorunlarını kendi problemiymiş gibi içselleştiren kişiler psikolojik açıdan zarar görebiliyor.

        Başkasının derdini çok sık dinleyenler ikinci el strese maruz kalıyor. Yakın çevresinde çok fazla stresli hayat olaylarına tanık olanlar, ikinci el stresten daha çok etkileniyor. Yapılan çalışmalara göre bu kişilerin kandaki stres hormonları yüzde 40’a kadar yükselebiliyor, bu durum ise ömrün kısalmasına neden oluyor. O zaman dinlediğimiz dertler bizi etkilememeli bunu biraz da profesyonel şekilde yapmalıyız.

            Gerginlik ayna nöronlardan bulaşıyor: İnsan, doğası gereği sürekli etrafı ile etkileşim içinde olan bir varlıktır. Bu durum da doğal olarak, insanı çevresindeki kişilerden ve durumlardan etkilenir hale getirir. Kişilerin yaşadıkları psikolojik durumların, yakınları tarafından hissedildiği, araştırmalar tarafından desteklenen bir gerçektir. Ailede, okulda, işte, sürekli birileri ile ilişki içindeyiz ve bu kişilerin ruh durumu bizim de hayatımızı etkileyebilir. Kişilerin yaşadığı duygular, içinde bulundukları ruh hali; neşeli ise neşesi, gergin ise gerginliği, iletişim halinde olduğu kişilere, beyindeki “ayna nöronlar” aracılığı ile geçer.                 

        Birçok insan sevdiklerinin, yakınlarının sorunlarını dinlerken üzülür, çözüm üretmeye çalışır, tavsiyeler verir. Empati, insan ilişkilerinde önemli bir etkendir. Empati kurarak insan karşısındakini anlayabilir ve ilişki kurabilir. Ancak bir süre sonra bu problemleri kendi yaşamış gibi davranmak kişiye zarar vermeye başlayabilir.

         Çocuklar ikinci el strese daha duyarlı: İkinci el strese çocukların daha duyarlı olduklarını söylemek mümkündür. California Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, anneler ve çocukları farklı odalara koyuldu. Anneler, bulundukları odada stresli bir duruma maruz bırakılıp kalp atışları ölçüldü. Diğer odada olaydan habersiz oynayan çocuklar daha sonra anneleriyle bir araya getirildi. Annelerinin durumunu gördükten sonra çocukların da kalp atışlarının yükseldiği ve ikinci el stres semptomları gösterdikleri saptandı.

Realıty şovlar hayata güvensizliği artırıyor: Evde ailesi, okulda arkadaşları veya işte müdürü aracılığıyla ikinci el strese maruz kalındığı gibi reality şov programlarında sürekli olumsuz hayat olayları görmek, bunlara tanık olmak, insanların kendileri ve yakınları için “başlarına kötü bir şey gelebileceği” gibi kaygıları tetikleyebilmekte ve hayata karşı güvensizliğini arttırabilmektedir. Artan kaygılar sebebiyle, kişi kendini sürekli diken üstünde gibi hissedebilir ve bu da genel bir huzursuzluğa yol açabilir.

Yapılması gereken, sınırların çizilmesidir. Yakınının derdini dinleyen kişi genelde karşısındakine yardımcı olmaya çalışır, elinden geleni yapar. Dinimiz her zaman orta yol önermiş. Önemli olan bu problemin kendine ait olmadığını kavrayabilmesi ve sorunun sorumluluğunu üstüne almamasıdır.

Kaynak: psikolog Tülay Kök- Uzman Psikolog Cangül Tokmaktepe