Mehmet Güngör; "Hayatlarını değerli kılan her şeyi sunmak için çalışıyoruz”

5 görüntülenme Nisan-2024

Bazı insanlar vardır ki; yaşamları, savundukları düşünceler, verdikleri mücadeleler ve en önemlisi kalpleri o kadar büyüktür ki; onları anımsatan küçük bir şey bile söylediğinizde, insanlar ayağa kalkıp ceketlerinin düğmelerini iliklerler. Bu röportajımızda, görüşleri ve kişiliği ile iz bırakan sendikacılar arasında yer almayı başaran bir kişinin yaşam öyküsünü anlatmaya çalışacağız. Onun yaşam öyküsünün satır aralarında bol miktarda fedakârlık, gelişim, mücadele, ter ve gözyaşı bulunuyor. Yetenek, performans, potansiyel, zor zamanlarda hızlı karar verme gibi kavramlar da var… Yaşamı köyde, yatılı okulda, gurbette, şehirde ve çalışma ortamında geçen Hak İş Konfederasyonu İl Başkanı ve Özçelik İş Sendikası İskenderun Şube Başkanlığı görevlerini üstlenen Mehmet Güngör’ün hikâyesini dinledikten sonra, yaşamının adeta bir film gibi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Yaşadığı çevre nedeniyle kendi kendini geliştirmek zorunda kalan, sürekli denemekten vazgeçmeyen, işçilerin insanca çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek, hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için mücadele eden, onların sesi olan, gönüllere “iz bırakan”, karşısına çıkan tüm zorlukları azmi, çalışkanlığı ve mücadele gücü ile aşmayı hedefleyen Güngör, sempatik tavırlarıyla, bilgi birikimiyle, deneyimiyle, çalışma azmiyle, enerjisiyle, yaşam tarzıyla ve vizyonuyla örnek alınacak bir kişilik. İletişim, değerler, liderlik gibi kavramlara önem veren Mehmet Güngör, “güven” kelimesini öncelikleri arasına alan profesyonel bir yönetici… Dünyanın büyük değişimler yaşadığı bu dönemde, ihtiyaçlara daha iyi yanıt verebilmek için sürekli olarak işçinin ve işverenin fikirlerinden yararlanan, her türlü mücadelede genel merkeziyle birlikte tek vücut olarak çok iyi bir takım çalışması sergiliyor. 50 yaşındaki sendika şube başkanı, çıktığı bu yolda yenilikçi bir bakış açısı ile görev yaptığı sendikalarının politikaları doğrultusunda planlanan projeleri ekibi ile birlikte ortak akılla hayata geçiriyor. ‘Çalışanı mutlu etmek için çalışan bir sendika’ anlayışıyla, emekçilerin hayatlarını değerli kılan her şeyi sunmak için mücadele ettiklerini söyleyen Güngör; “Çalışanı mutlu eden bir dünya sunmayı hedefliyoruz. Bunun için de emekçilerle yönetim arasında ciddi bir güven kültürü kurulması çok önemli. Bu ilke doğrultusunda sahayı, fabrikaları sürekli gezerek işçimizin yanında yer alıyoruz. Yöneticilerle ve emekçilerle toplantılar yaparak veriler topluyoruz, ihtiyaçları anlamaya çalışıyoruz ve buna göre de stratejiler geliştiriyoruz” diyor. Hak İş Konfederasyonu İl Başkanı ve Özçelik İş Sendikası İskenderun Şube Başkanı Mehmet Güngör, bu uygulamalarıyla ‘sürdürülebilirlik ve sahiplenme’ duygusunu insanlarda pekiştirdiklerini de vurguluyor. İş hayatında sürdürülebilir bir başarı ve mutluluk elde edebilmek için iş yerinde geçirilen süreden keyif alınmasının şart olduğunu belirten Güngör, “Çalışanların iş ve özel yaşamlarını bir bütün olarak görüyoruz ve sendika olarak onların hayatlarına mutlu olacakları daha fazla dokunuşlar yapmaya çalışıyoruz. Bunun için yenilikçi çözümlerimizle, bireylerin iş hayatlarının ötesinde, refahlarına katkıda bulunacak, ilgi alanlarına hitap edecek çalışmaları gerçekleştiriyoruz” diye konuştu. İnsan odaklı yaklaşımıyla dikkat çeken Hak İş Konfederasyonu İl Başkanı ve Özçelik İş Sendikası İskenderun Şube Başkanı Mehmet Güngör ile gerçekleştirdiğimiz bu özel röportajda, sendikacılığı, özel yaşamında yaşadığı zorlukları, kararlı duruşunu, mücadele dolu günlerini, yenilikçi bakış açısını, hedeflerini detaylarıyla okuyabilirsiniz. Yeni bir dünyaya kapı aralamak istiyorsanız bu nefes kesici söyleşiyi kaçırmayın! Söyleşimize sendikacılık üzerine konuşarak başladık.   
“Güven üzerine oturtulmuş bir çalışma kültürünü oluşturmaya çalışıyoruz”
ÖZÇELİK İŞ SENDİKASI HAKKINDA BİRAZ BİLGİ VEREBİLİR MİSİNİZ?  Sendikamız, metal sektöründe hizmet veren ve Hak İş Konfederasyonu'na bağlı bir sendikadır. Genel Başkanımız Yunus Değirmenci liderliğinde, Genel Başkan Yardımcılarımız Bayram Altun, Mustafa Kılıç, Şerafettin Koç, Aydın Baysal ve Genel Sekreterimiz Ahmet Çolak beylerle birlikte  yolumuza devam ediyoruz. 13 şubemiz ve 3 bölge başkanlığımız bulunmakta ve 48 binin üzerinde üyeye sahibiz. Bölgemizde İSDEMİR A.Ş, MMK Metalürji, YOLBULAN Metal ve EKİNCİLER A.Ş fabrikalarında örgütlü olup, Özçelik İş Sendikamızın 5100 ve Hak-İş Konfederasyonumuzun 17 bin üyesi bulunmaktadır. Bölgemizin en büyük ve en güçlü sivil toplum örgütlerinden birisiyiz. Son genel kurulumuzun ardından Gökhan İpekten (Şube Sekreteri), Veysel Yayla (Şube Mali Sekreteri), Rıfat Yılmaz (Şube Teşkilat Sekreteri) ve Zafer Hıra'dan (Şube Eğitim Sekreteri) oluşan yönetim kurulumuz ile birlikte birlik ve dayanışma içinde emekçilerin refahı için mücadele ediyoruz. SENDİKA OLARAK HANGİ ÇALIŞMALARDA BULUNUYORSUNUZ?  Sendikacılığın birinci önceliği emekçinin yüzünü güldürecek kalıcı sözleşmelere imza atmaktır. Bölgede yaptığımız, yapacaklarımızın teminatıdır diyerek çok değerli toplu iş sözleşmeleriyle emekçilerimizin yüzünü güldürdük. Güldürmeyede devam ediyoruz. Emekçilerimize mücadele ruhunu aşıladık. Özçelik İş Sendikası özellikle son 8 yılda çok kalıcı eserlere ve ilklere imza atmıştır. Genel merkezimizin yoğun gayret ve çabaları sonucu tüm şubelerimiz kendi binasının sahibi olmuştur. Ankara’da da çok konforlu bir misafirhaneye kavuştuk. Üyelerimizin okuyan çocuklarına burs vermeye başladık. Olağanüstü durumlarda ve ağır sağlık sorunu yaşayan üyelerimize bütçeden pay ayırarak destek oluyoruz. Yılbaşı ve özel günlerde tüm çalışanlarımızı mutlu etmek için onlara hediyeler takdim ediyoruz. Harcamalarda ve tasarruflarda planlı davranarak finansal istikrarı sağladığımız için bağlı bulunduğumuz Hak İş Konfederasyonu ile tam uyum içinde çalışıyoruz. Çok geniş kadromuzla üyelerimize ve ailelerine tatil ve eğitim imkânı sunmanın huzuru içerisindeyiz. Ortak hedeflere odaklanmak için üyelerimizi aileleriyle bir araya getirerek aidiyet duygusunu güçlendiriyoruz. Amacımız bu duyguyla, bireyin kendisini bir aile, arkadaş grubu, meslektaşlar ya da daha geniş anlamda bir topluluğa ait hissetmesini sağlamaktır. Çünkü bu duyguyla bir araya gelen kişiler kendini kabul görmüş, değerli ve güvende hissederek psikolojik sağlığını da güçlendirmiş olmaktadırlar. SENDİKA OLARAK ÖNCELİKLERİNİZ NELERDİR?  Sendika olarak önceliklerimiz arasında başarı ve güven vardır. Çeşitlilik ve kapsayıcılık ilkelerini önemsiyoruz. Asla ve asla ayrımcılığa tahammülümüz yoktur. Özeleştiriye açığız ama kişilik haklarını da önemsiyoruz. Sektöre dair en büyük mücadelemiz, çalışma koşullarının yaşadığımız modern çağa uygun hale getirilmesidir. İş Sağlığı ve İş Güvenliği kuralları önceliğimizdir. Kaybedilmiş bir hayat veya kaybedilmiş bir uzuv görmek istemiyoruz. İşyerlerimizde işçilerimizin moral ve motivasyonlarını olumsuz yönde etkileyecek hiçbir harekete tahammülümüz yoktur. Çalışanın fiziksel, ruhsal ve sosyal iyilik halini hedef almakta olan mobbing uygulamalarına karşı mücadele vermekteyiz. İş yerlerinde oluşan bu tip ayrıştırıcı ve baskıcı uygulamalar, güçlü aile yapısı ve güçlü toplum için önemli bir risk oluşturduğu aşikârdır. Şiddetsiz ve onurlu çalışma ortamının herkesin hakkı olduğunu söylüyoruz. ÇALIŞANLARINIZA YÖNELİK PROGRAMLARINIZLA NASIL BİR DEĞİŞİM VE GELİŞİM HEDEFLİYORSUNUZ?  Çalışanlarımıza yönelik programlarımızla, sendika olarak bizim DNA’mızda yarınların sorumluluğunu taşımak olduğunu söyleyebilirim. Misyonumuz, emekçilerimize daha güzel bir gelecek için yaşama saygı duyarak hep birlikte üretmenin gücünü her işimize yansıtmaktır. Bu anlayış içerisinde olan bizler, fabrikalarımızı üretimin ötesinde düşünerek, bir şeyleri değiştirme gücü, inancı, becerisi ve işyerlerinin her noktasında parmak izi, alın teri olan her bir çalışanımızın dünyayı daha iyi bir yer haline getirme amacına hizmet edildiği düşüncesinde olmaları için çabalıyoruz. İşimizin her aşamasında kendimizden daha büyük bir amaç için çalıştığımıza olan inancımızı kimliğimizle pekiştiriyoruz. Omuzlarımızda metal sektörünün lideri olan Hak İş Konfederasyonu çatısı altında olan Özçelik İş Sendikası’nın çalışma ve sosyal alanlardaki geniş etkisinin büyük bir sorumluluğu var. Bu farkındalıkla çizdiğimiz doğru yolumuzda ilerliyoruz. SİZİN İÇİN SENDİKA VE SENDİKACILIK                              NE ANLAM TAŞIYOR?  Sendika ve sendikacılık, işçilerin ortak çıkarlarını ve haklarını savunan, çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek için mücadele veren, tüm üyelerinin çeşitli düzeylerde çalışmalara etkin bir biçimde katılmasını sağlayan demokratik örgütlerdir. Sendikalar, temsil ettiği kesimin haklarını korumak ve geliştirmek için var olan ve bunun için gayret etmesi gereken kuruluşlardır. Sendikaların varlığı, esas olarak üyelerinin çalışma koşullarını iyileştirmek, ücretlerini arttırmak, onların haklarını savunmakla anlam kazanıyor. Biz Özçelik İş Sendikası olarak, genel merkezimizden şubelerimize kadar ahlaklı, ilkeli ve mücadeleci bir sendikacılığı temel kabulümüz olarak görüyoruz. Emekçilerimizin hak ve kazanımları söz konusu olduğunda, her şart ve koşullarda tavizsiz bir duruş sergiliyoruz. En öncelikli kaygımız, üyelerimizin aileleriyle birlikte haklarının korunması ve kazanımlarının artırılmasıdır. Özçelik İş Sendikası olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sendikacılığın amiral gemisi olarak mücadelemizi sürdüreceğiz. SENDİKACILIK NELERİ DEĞİŞTİREBİLİR?  Sendikacılık, topluma ve doğaya katkı sunar, değişim sorumluluğuna öncülük eder, yarınlara yönelik hayata ve insana bakış açısını şekillendirir. Dolayısıyla emekçilerimizin, toplumun dinamik, açık fikirli, üretken, aynı zamanda da sorumlu fertler olarak yaşam sürmelerine katkıda bulunur. Özçelik İş Sendikası’nın bu doğrultuda oluşturduğu hedefleri, hayalleri, çalışmaları, planları, programları geleceğe taahhüt içermektedir. Kendimizi özveriyle çalışanların, her başarının ardından yeni hedefler koyanların sendikası olarak görüyoruz. İşimizin, görevimizin hayatın devamlılığı için çok büyük öneme sahip olduğunun da bilincindeyiz. Geleceği değiştirmek için her gün yenilenen enerjimizle; sorumluluk duygusuyla insana, doğaya ve etki alanımızdaki herkese ve her şeye dair daha güzel yarınlar oluşturmak, üretmek için mücadele veriyoruz. “Sendikalı olun güçlü olun” diyerek gücünü tıpkı rüzgârdan alan yelkenliler gibi bizlerde emekçilerden alıyoruz. GELİŞEN TEKNOLOJİ, DÜNYA VE ÜLKEMİZDEKİ SENDİKALAŞMAYI NASIL ETKİLİYOR?  Gelişen teknoloji, dünyada ve ülkemizdeki sendikalaşmayı etkiliyor. Bilgi iletişim teknolojilerinin gelişmesi ve internetin yaygınlaşmasıyla bilgi paylaşımı çok yüksek düzeylere ulaştı. Yerel ve global ölçekte politikalar üreten ve sürekli işçilerle dayanışma içinde olmanın bilinciyle hareket eden Hak İş Konfederasyonu ve Özçelik İş Sendikası genel merkezimizde ve şubelerimizde görev alan tüm yöneticilerimiz, üyelerimize hızlı, verimli ve doğru bilgi akışını sağlamak için teknolojiyi en iyi şekilde kullanarak verimli çalışmalar sergilemenin gayreti içerisindedirler. Bu sayede emekçilerimiz de çalışmalarımızı şeffaf bir şekilde takip etme olanağını yakaladıkları için bizlere her alanda olumlu katkılar sunabilmektedirler. 
“Ayrımcılığa asla ve asla tahammülümüz yoktur”
SİZCE SENDİKACILIK                      NEYİ İFADE EDİYOR Sevgi, emek ve özveri isteyen sendikacılık, bana göre, işçilerin ortak çıkarlarını ve haklarını savunan, çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek için mücadele veren demokratik kitle örgütleri anlamına gelir. Sendikacılar, işçilerin ve ailelerinin kişiliğini, hayata ve insana bakış açısını şekillendirir. Çalışkan, dinamik, açık fikirli, üretken, aynı zamanda da sorumlu bireyler olarak yol almaları gereken sendikacılar, tarihini bilen, medeniyet değerlerini özümsemiş bir kişilikte olmalıdırlar. Çünkü sendikacılar, üstlendikleri sorumluluklarla işçilerin yarınlarını inşa ederler. İşçileri her açıdan güçlendirmeye, onlara huzurlu ve güvenli bir çalışma ortamı sağlamaya, tüm haklarında iyileştirmeler yapmaya, huzur ve refah içinde yaşamaya önem vermek zorundadır. Sendikalar, büyük Türkiye’nin inşasında da ellerini taşın altına sokmalıdırlar. İnanıyorum ki; memleketini, milletini sahiplenen sendikalarla ve sendikacılarla geleceğimiz her zamankinden daha aydınlık olacaktır. Türkiye mozaiği gibi ışıl ışıl parlayan, inancı, inanmışlığı, adanmışlığı ile hedeflerine doğru ilerleyen Özçelik-İş ailesi olarak ülkemizin aydınlık yarınlara kavuşması, istikrarı ve huzurlu olması için güçlü iradesiyle çok büyük katkılar sunmaya devam edecektir.
MEHMET GÜNGÖR KİMDİR?  1974 yılında Hatay‘ın Yayladağı İlçesi’nin Bezge Mahallesi’nde 6 çocuklu ailemin  ikiz evlatlarından biri olarak dünyaya geldim. Babam adını taşıdığım Mehmet Bey ve annem Hüsne Hanımdır. İsmim ailede yedi kuşak boyunca çocuklara verilerek devam ettiriliyor. Ben de kendi çocuğuma aynı isimi koydum. Hava Hanımla evliyim. 3 çocuk babasıyım.  İrem(23), Mehmet İlker(19)ve Erdem Efe(16) isimlerinde evlatlarımız var. İlkokulu köyümde okuduktan sonra ortaokulu yaşadığım bölgede bulunan yatılı bölge okulunda okudum. Ortaokul sonrası eğitim hayatımı İskenderun Lisesi’nde devam ettirirken İSDEMİR’e kalifiye elaman yetiştirmek için kurulan  ve sınavla öğrenci alan  Çıraklık Eğitim okulunu kazandım. 4 yıllık eğitimden sonra  başarılı bir şekilde Meslek Lisesi düzeyinde diplomamı aldım. Ancak ileriki süreçte Açık Öğretim kurumlarına yazılarak lise diplomamı ve sonrasında okumanın yaşı yok diyerek Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümünü kazanarak 2021 yılında bu bölümden mezun oldum. ÇOCUKLUĞUNUZ NASIL GEÇTİ?  Çocuklukta şekillenir insanın tabiatı. Bu nedenle insanlar için çocukluk en güzel bahçedir. Benim çocukluğum zorlu şartlar altında, yoksulluk içerisinde geçti. Hem okur hem de çalışırdım. Çobanlık, ayakkabı boyacılığı ve günlük işler de çalışarak harçlığımı çıkartırdım. Babam çiftçilikle uğraşırdı. Aslında başkalarının yanında çalışan emekçiydi diyebiliriz. Öyle kendimize ait bir toprağımız yoktu. Sadece küçücük bahçemiz vardı. Orada ektiğimiz sebzeleri de annem  kışlık erzak haline getirerek saklardı. ÇOCUKLUK OYUNLARI OYNAYABİLDİNİZ Mİ?  Çocukluğumda, oyun oynamak için pek fırsatım olmazdı. Ancak zaman buldukça, tarla görüntüsündeki bozuk alanda arkadaşlarımla futbol oynardım. Şimdi sizinle bir anımı paylaşmak istiyorum. Bizim zamanımızda, varlıklı ailelerin çocukları genellikle top sahibi olurdu. Hatta onlar, istedikleri kişiyi takıma alır, istemediklerini seçmezlerdi. Bir gün babamdan bir  top istemiştim. Babam bana bir tane aldı ve bu beni çok mutlu etmişti. Ancak, oynadığımız alanlar taşlık ve dikenli otlarla dolu olduğu için topum aynı gün patladı. Ağlayarak eve döndüm. Babam neden ağladığımı sordu. Ben de durumu anlattım. Sonra da yenisini almasını istedim. Önce bana sert bir şekilde baktı, ardından da çok şiddetli bir tokat attı. Şaşkın, korkulu ve öfkeli bir şekilde yanından ayrıldım. Ancak yıllar sonra atılan tokadın nedenini anladım. Babam beni ağladığım için değil, yokluk ve parasızlık nedeniyle yeni bir top alamamanın verdiği eziklik içinde sinirlenmiş ve tokadı atmıştı. İçimdeki o günden kalma duygularla, yıllar sonra ilk aldığım aracın bagajını toplarla doldurup köye gittim ve çocuklara dağıttım. ÇOCUKLUĞUNUZDA BİLİNÇALTINIZA YERLEŞEN YAŞADIĞINIZ BAŞKA OLAYLAR VAR MI?  (Bu sorudan sonra Başkan Mehmet Güngör duygusallaştı ve gözyaşlarını tutamadı) Çocukluğum kırsal bölgede geçti. İlkokul çağlarımda, güneş doğmadan önce tarlaya tütün kırımı için giderdik. Sonra da tütünleri ipe dizerdik. Bulunduğumuz şartlar nedeniyle tarlalara traktörle bile gidilemezdi. Eşeklerin üzerinde buğday tanelerini taşırdık. Kilometrelerce yol yürürdüm. Şunu da belirtmeden geçmek istemiyorum. Köyün en fakir ailelerinden biri olmamıza rağmen evimiz misafirlerle dolup taşardı. Sofrada yemek çeşidi de olmazdı. Sadece bulgur pilavı sofraya konulurdu. Yanına keçilerimizden sağdığımız sütten yapılan yoğurdu ve annemin evde pişirdiği ekmeği yerdik. Ama kalabalıkla yenilen o yemek sanki kuzu dolması gibi gelirdi herkese. Gecede çocuklar olarak bizlerin yattığı odaya misafirlerimiz için de yere yataklar açılırdı. Curcunayla doluşup yatardık. Uyuyana kadar da konuşurduk, şakalaşırdık, gülüşürdük. Unutulması imkânsız güzel günlerdi. BOYACILIK YAPTIĞINIZI SÖYLEDİNİZ. SANDIĞINIZ                 VAR MIYDI?  Evet, ortaokul dönemimde yatılı okuldayken iş teknik dersimiz vardı. Mobilyadan bir sandık yapmıştım. Bu sandığımla kahvede, köy meydanında boyacılık yapardım. Sürekli müşterilerim vardı. Sonradan onların da bana destek olmak amacıyla ayakkabılarını boyattıklarını öğrendim. Çalışarak hem babamdan harçlık almıyordum hem de aileme destek oluyordum. Ayakkabı boyayan, lastik ayakkabılarla büyüyen bir çocuk olarak kendi kendime ‘Acaba benim de böyle bir kunduram olacak mı?’ diye düşünürdüm. İlk kunduramı ortaokulu okuduğum yatılı okulda devletimiz verdiği için giyebildim. YATILI OKUL YAŞANTINIZI ANLATIR MISINIZ?  Köyümüzde ortaokul olmadığı için, Yayladağı’na 10 kilometre uzaklıkta bulunan devlet yatılı okuluna gittim. O zamanlar yatılı okullar, başarılı öğrencileri kabul ederdi. Masrafları azaltmak için ayda bir kez eve dönebiliyordum. Eğitim ortamı çok disiplinliydi ve her şey kurallara bağlıydı. Derslerimde oldukça başarılıydım. Ancak burada en önemli olan şey, sosyalleşme fırsatı bulmuş olmamdı. Futbol, voleybol, basketbol gibi spor dallarında yer alabiliyordum. Köyler arası turnuvalar düzenleniyordu. Müzik ve müzik aletleri üzerine kurslar veriliyordu. Bağlama veya başka bir müzik aleti çalmayı çok isterdim, ancak bir türlü öğrenemedim. Bu, içimde hep bir eksiklik olarak kaldı. El becerisi kazandıracak iş teknikleri dersleri veriliyordu. Tahtadan birçok oyuncak yaptığımı hatırlıyorum. El becerisi kazandım. Evimizde sadece Kurban Bayramlarında yediğimiz eti, burada yemeklerde sık sık görüyordum. O dönemde disiplinle yetişen okul arkadaşlarımın birçoğu şimdi meslek sahibi ve ülkemizin çeşitli kurumlarında görev yapıyorlar. Yatılı okul hayatım zorlu ama kaliteliydi. 11-12 yaşında evden ayrılan bir çocuk olarak, kendi ayaklarım üzerinde durmayı öğrendim. TATİLLERDE YİNE                     ÇALIŞIR MIYDINIZ?  Okul tatile girdiği günden itibaren köye dönüp çalışmaya başlardım. Liseyi İskenderun’da okuduğum için bu süreçte köyden uzak kaldım. Boş zamanlarımda ise İskenderun'da inşaatlarda karo ve fayans işi yapan abim ile birlikte çalışıyordum. İskenderun’a 15 yaşında geldiğimde abimle birlikte Esentepe Mahallesi’nde tek odalı bir ev kiralamıştık. Evin her tarafından rüzgâr giriyordu. Isıtıcım bile yoktu. Tuvalet bahçedeydi ve gece gitmeye korkardım. Büyük büyük fareler etrafta dolaşırdı. Kirayı, ağabeylerimin desteği ve çalışarak kazandığım paralarla ödüyordum. Çok zor bir dönemdi. İkinci sınıfa geçtiğim süreçte, İSDEMİR kendi bünyesine eleman yetiştirmek için sınavla öğrenci alımı yaptığı Çıraklık Okulu’nu açtı. Sınavı kazandım. Buradan başarıyla mezun olanların fabrikada doğrudan istihtam edileceği için, İskenderun Lisesi’ndeki eğitimime ara vererek İSDEMİR'in açmış olduğu Çıraklık Okulu'nun torna-tesviye bölümünde eğitimime devam ettim. Ayrıca tüm ihtiyaçlarımız ve barınma sorunmuz da İSDEMİR tarafından karşılanıyordu. Artık sıcak bir odam vardı ve kaliteli yemekler yiyordum. 1994 yılında da dereceyle  mezun oldum.   
OKUL BİTİMİNDE İSDEMİR’DE ÇALIŞMAYA BAŞLADINIZ MI?  Hayır, bizi işe almadılar. Bu benim için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Bunun üzerine Antalya’da bir otelde çalışan ağabeyimin yanına giderek, aynı yerde Bellboy olarak işe başladım. Misafirleri karşılıyor, bagajlarını taşıyor, yol tarifleri konusunda yardımcı oluyor ve onlara otelin özelliklerini gösteriyordum. Bu hizmetimin karşılığında maaşımdan daha fazla bahşiş alıyordum. Kazancım çok iyiydi. Orada bir yıl çalıştıktan sonra askere gittim. 18 ay süren askerlik hayatım sonrasında yine Antalya’ya dönerek otelde yeniden çalışmaya başladım. Aynı dönemde İskenderun’daki öğretmenlerimden biri beni aradı. İsdemir’de eleman alımı yapıldığını ve çıraklık okulundan mezun olanlara da kontenjan verildiğini söyledi. Oteldeki kazancım çok iyi olmasına rağmen, anneme, babama, aileme daha yakın olacağımı ve onlara destek olabileceğimi düşünerek 1997 yılında yeniden İskenderun’a döndüm.  İSDEMİR’in açtığı sınavı başarıyla geçerek, daha önce çıraklık yaptığım Mekanik Atölyelerinde Dişli Tezgâhları Operatörü olarak işe başladım. 2005 yılına kadar bu birimde çalıştım. Birim kapatılınca, 2012 yılına kadar Kalite Metalürji bölümünde görev yapmaya başladım. AYNI BİRİMDE İŞE BAŞLAMAK SİZ DE                          NASIL BİR HİS OLUŞTURDU?  Duygularım tavan yapmıştı. Sevinç gözyaşları yanaklarımdan süzülüyordu. Çalışma arkadaşlarımın çoğu, çıraklık dönemimde bana destek olan kişilerdi. Hatta bir ustam bana, ‘Çırak Mehmet olarak çalışırken, şimdi işçi Mehmet oldun. Para kazanacağın için çevrene ve arkadaşlarına dikkat et. Kendi ayakların üzerinde durmayı öğren. Yanına gelip duygu sömürüsü yapanlara kanma. Saf olma.’ diye nasihat etmişti. İlk maaşımı aldığım gün, ustamın söyledikleri doğru çıkmıştı. İSDEMİR’DE İŞBAŞI YAPTIKTAN SONRAKİ YAŞANTINIZDA NELER DEĞİŞTİ?  Maaşım çok iyiydi ve her istediğime ulaşabiliyordum. Ayrıca fabrikanın bekâr lojmanları dâhil tüm imkânlarından yararlanıyordum. Kendi ayaklarım üzerinde durabiliyordum. Yeni bir hayata yelken açma düşüncesiyle, görücü usulü ile Hava Hanım’la tanıştım. Allah yazmış, oturup anlaştık. Doğum günüm olan 4 Nisan’da (1999) düğünümüzü gerçekleştirdik. 25 yıldır evliyim. Allah ailemden razı olsun. Başarılarımın arkasındaki gücü inkâr etmeyeyim. Rahmetli kayınbabam İsdemir emeklisiydi. Allah evlene ve ev yapana yardım edermiş. Onların da desteğiyle mutlu bir yuva kurduk. Bir yıl İskenderun’da kaldıktan sonra İsdemir’deki lojmanlara taşındık. İmkânlarımız ölçüsünde tasarruf yaparak, 2001 yılında ilk kez araba sahibi oldum. SENDİKAL YAŞAMINIZ NASIL BAŞLADI?  İsdemir’e 1997 yılında işbaşı yaptım ve aynı gün sendikaya üye oldum. Biraz muhalif ve mücadeleci bir yapım var. Bir eksiklik gördüğümde ‘önce elinle, sonra dilinle ve bunları yapamıyorsan kalbinle ret et’ inancıyla mücadelemi veririm. Doğruların yanında olmasını bilen bir kişi olarak yanlışlarında karşısında çekinmeden dururum ve gerekli eleştirileri yaparım. Ancak her zaman edep ve erkân dâhilinde hareket etmeye gayret ederim. Sendikacılık hayallerim yoktu. Delegeliği bile kabul etmemiştim. Görev istenmez, verilir mantığıyla, yakın abilerimin ve arkadaşlarımın desteğiyle 2010 yılında sendikanın olağan genel kurulunda disiplin kurulu üyeliğine aday oldum ve seçildim. 2012 yılında işyeri temsilciliği görevi verildi. Bir yıl sonra de baş temsilcilik görevini vekaleten yürütmeye başladım. 2014 yılında olağan şube seçimlerinde şube sekreteri adayı oldum ve delegelerin büyük desteğiyle ve teveccühleriyle şube sekreteri oldum. 2018 yılında yapılan şube olağan genel kurulu sonrası şube başkanlığına aday oldum. Delegasyonun oyunu alarak şube başkanı olarak seçildim. Aynı zamanda genel başkanımızın önerisi ve konfederasyon başkanımızın teveccühleriyle HAK-İŞ il başkanlığına atandım. 2022 yılında yapılan şube olağan seçimlerde başkanlık görevine ikinci kez seçildim. Görevimi en iyi şekilde yapmak için mücadele ediyorum. Bu arada 2009-2014 yılları arasında İDÇ Spor yöneticiliği yaptım. YAPTIĞINIZ MÜCADELE VE ÇALIŞMALARDAN BAHSEDER MİSİNİZ?  Öncelikle belirtmeliyim ki, kurumsal kimlik benim için çok önemlidir. Misyon ve vizyonuma uymayan hiçbir görevi kabul etmem. Kurumlar kalıcı, kişiler geçicidir. Aslolan emekçileri mutlu etme davasıdır. n İsdemir'de 2014-2017 yılları arasında iki sendikanın mücadelesinde yetkisizlik dönemi yaşandı. Bu süreçte emekçiler madden ve manen çok büyük zararlar gördü. Kardeş kavgasının sonucunda 1500 arkadaşımız işinden oldu. Sözleşmeler yapılamadı. 2017 yılında İsdemir de tekrar yetkiyi alarak yeniden birlik ve beraberliği sağladık. Kırgınlıklara son verdik. Birlikten doğan gücümüzü kullanarak çok güzel sözleşmelere imza attık. n YOLBULAN fabrikamızı da 2016 yılında  örgütleyerek yetkiyi aldık. İlk olarak emekçiyi güzel bir toplu iş sözleşmesi ile tanıştırdık. Sonrasındaki yıllarda hem sosyal haklarda hem de taban ücretlerinde büyük kazanımlar elde ettik. n MMK'da ise 2021 yılında kapalı olan sıcak gurubun açılması için büyük katkılar sunduk. 800'e yakın emekçiye iş imkanı sağladık. Son yaptığımız toplu iş sözleşmesiyle yıllık % 160'a varan oranlarda zam alarak emekçinin yüzünü güldürdük. n Ekinciler fabrikamızda  da emekçilerle birlikte mücadele ederek onları mutlu edecek sözleşmelerin altına imza attık. Hem ücretlerde hem de Sosyal haklarda güzel kazanımlar elde ettik. Daha iyisini yapmak için yorulmadan mücadelemize devam ediyoruz. Hedefimiz bölgedeki tüm metal işçisini sendikalı yapmak. Özçelik İş Sendikası olarak tüm emekçileri sendikamız etrafında birleşmeye davet ediyorum. Bu süreçte her zaman desteğini bizden esirgemeyen emekçilere gönülden teşekkür ediyorum.
EMEKÇİLERİN VE BÖLGENİN SORUNLARINDAN KISACA BAHSEDER MİSİNİZ?  Öncelikle belirtmeliyim ki, sendikamız ağır sanayi kapsamında olan metal sektöründe faaliyet göstermektedir. Bizim emekçiler olarak devletten ve yerel yönetimlerden beklentilerimiz vardır. Bunlardan bazılarını sıralayacak olursak: 1- Metal sektörünün tamamı ağır sanayi kapsamına alınmalıdır. 2- Gelir vergisi oranları %10’luk seviyelere çekilmelidir. 3- Meslek lisesi ve çıraklık staj başlangıç tarihleri emeklilikte baz alınmalıdır. 4- Sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalı ve sendikalı olan kuruluşlara pozitif destek verilmelidir. 5- Bölgedeki hava kirliliği ve çalışma yaşam koşulları sürekli denetlenmelidir. 6- İş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliği kurallarını ihlal eden kuruluşlar başta olmak üzere mobbing yapan kişilere ve kurumlara ağır yaptırımlar gelmelidir. NEDEN ŞUBE BAŞKANLIĞI?  Aslında as olan emekçiye hizmet davasıdır. Şube başkanlığına gelmek için olağanüstü bir gayretim olmadı. Görev tevdi edildi, kabul ettim. Ben mücadeleyi ailemden gördüm. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” diyor Hazreti Ali. Ya da “Şahadeti saadet bilen bir toplum için, zillete boyun eğmek yoktur” düsturunu benimsediğim için bu görevler verildi diye düşünüyorum. Tabii ki icra makamı önemli; karar verme makamındaki sorumluluğu taşımak zor iş. Yoksa benim için üyelik ile başkanlık arasında hiçbir fark yoktur. “Kişi odur ki; geldiği makamla yücelmez, gelmesiyle makamı yüceltir, değer katar” sözü önemlidir. Rabbim bizleri makama güç veren kişilerden eylesin. Ama bu makamda güzel işler yapmanın birilerinin duasını almanın lezzetini başka hiçbir şeyde bulamazsınız. Güzel bir ekip çalışması, bölgede ve tüm kurumlarda tanına bilirlik, söz sahibi olma, yani bölgenin bir parçası olmak çok güzel. Hedeflerimizi ve ideallerimizi gerçekleştiriyoruz. Bu konuda başta genel başkanımız ve genel merkez yöneticilerimiz olmak üzere işverenlerimize ve tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum. ŞUBENİZİN YAPTIĞI İCRAATLARDAN KISACA BAHSEDER MİSİNİZ? İçinde bulunduğumuz hizmet binası, İskenderun’un en güzel yapılarından biri ve tüm emekçilerin ve bölgenin diğer kurum ve kuruluşlarının kullanımına açık. İçerisinde toplantı salonları, eğitim salonları, mescidi, yemekhanesi ve sosyal alanlar bulunuyor. Bu binanın yönetimimiz döneminde yapılması ve bize bir övünç kaynağı olması çok değerli. Özellikle öksüz ve yetim çocukları başta olmak üzere, bölgemizdeki işsiz gençlere bizim referanslarımız ve idarecilerimizin gayretleriyle işbaşı yapmaları hepimiz için büyük bir mutluluk kaynağıdır. Bölgemizde faaliyet gösteren ticari kurumlarla yaptığımız indirim anlaşmalarıyla emekçilerin bütçesine katkı sunmayı hedefledik ve bunu gerçekleştirdik. Emekçilere hizmeti geniş alana yayarak onların iyi ve kötü günlerinde yanında olmak, onlara bir telefon kadar yakın olmak ve onların dualarında bulunmak hep önceliğimiz olmuştur. Özellikle deprem zamanında bazı yardımlar gönderen kurum ve kuruluşlar HAK İŞ ve ÖZÇELİK İŞ ekibine güvendiler. “Bu yardımları size gönderiyoruz. Size inanıyoruz. Size emanet ediyoruz.” sözleri bize duyulan güvenin çok güzel bir göstergesiydi. Neticede birilerinin övgüsüne mazhar olmak ne kadar güzelse, yaratanın rızasına talip olmaktan daha güzel bir şey yoktur. SENDİKACI OLARAK ZOR BİR GÖREV YAPIYORSUNUZ. İLKELERİNİZ NELER?  Öncelikle adaletli ve kararlı duruş sergiliyoruz. Sonrasında endüstriyel ilişkilere önem vermekteyiz. Müzakere önceliğimiz hizmette eşitlik ilkesini benimsiyoruz. Ekibimle birlikte koordineli çalışma sergiliyoruz. Kişilerin siyasi görüşleri, inanç ve ibadet düşünceleri, nereli olduklarıyla ilgilenmiyoruz. Dürüstlük, iş ahlakı ve çalıştığı kurumlara bağlılık bizim için önemli. Makamlar ve mevkilerin geçici olduğunu, önemli olanın bu kubbede hoş bir sada bırakmak olduğunu biliyorum. Kul hakkından sakınmak en büyük sınavımız.  
KENDİNİZİ NASIL TANIMLARSINIZ?  Muhafazakâr ve hümanist bir yapıya sahibim. Hayatımda hiç gri olmadı. Ya siyah ya beyaz oldu. Karar vermekte çok zorlanmam. Bazen hızlı karar verir ve kararım sonrası uygulamalarda ortaya çıkacak her türlü olumsuzluğun sorumluluğunu üstlenirim. Birlikte çalıştığım arkadaşlarım bunu çok iyi bilirler. Bir başkasını riske sokmayı sevmem. Riski kendi omuzlarıma alırım. Pozitifliği severim. İnancımıza göre güler yüzlülük sadakadır. Anı yaşamayı seven bir insanım. Bir yerlere gelmek için karakterimden ödün vermem. Her zaman başkalarının üzerine basarak makam sahibi olmayı Allah’ım bana nasip etmesin diye dua ederim. Kişi ne kadar yükselirse yükselsin, yaşamın sınırı bellidir. Ben ‘hiçli’ yaşamayı severim. Sonuçta hiçlik olan bir hayat yaşadığımızı biliyorum. KEŞKELERİNİZ OLDU MU?  Bu günlere gelişimde başarılarımda en büyük katkısı olan ailemi, çocuklarımı ihmal etmek ciddi bir keşkemdir. Rahmetli babamı keşke daha çok görebilseydim. Sendikada görev almaya başladıktan sonra mesai saati kavramım olmadı. İşkolik ve titiz bir insan olduğum için de aileme ve çocuklarıma fazla zaman ayıramıyorum. Hatta evde bulunduğum süreçlerde dahi telefonlardan, baş başa vakit geçirme imkânı bulamadık. Bu yoğun çalışma tempoma ayak uydurmaya çalışan, özveriyle yaklaşan aileme de çok teşekkür ediyorum. Helallik istiyorum. Bir de bir müzik aleti çalmayı ve yüzmeyi öğrenmeyi çok isterdim. SİZİ NELER MUTLU EDER? İnsanlara yardımcı olmak ve onların mutlu olmasını görmek, benim için en büyük mutluluk kaynağıdır. “Teşekkür ederim, Allah razı olsun” gibi sözler, beni en çok mutlu eden ifadelerdir. Paylaşmak da benim için mutluluktur; çünkü acılar paylaşıldıkça azalır, sevgiler paylaşıldıkça artar. EKİP ÇALIŞMASINA İNANIR MISINIZ? Ekip çalışmasına ve kurum kültürüne inanırım. Toplantılara başkanlık ettiğimde öncelikle birlikte çalıştığım yöneticilerimin fikirlerini alır, eleştirilerini dinlerim. Konuşulanlardan ders çıkarırım ve sonrasında kendi fikirlerimi ona göre açıklarım. KENDİNİZİ ELEŞTİRİR MİSİNİZ? Kendimi sık sık eleştirir ve sorgularım. Yatmadan önce yaşadığım günün muhasebesini yaparım. Haklı olmama rağmen bazı olumsuz durumlarda fazla öfkelendiğim zamanlar oluyor. Bu kadarına gerek yoktu diyorum ve kendi kendime kızıyorum. Çünkü öfkeyle kendime zarar verdiğimin de farkındayım. “Kontrolsüz güç, güç değildir” derler. Haklı olmak bazen yetmez. Bir bilge ne güzel demiş: “Allahım, bana değiştirebileceğim şeyler için cesaret, değiştiremeyeceğim şeyler için kabullenme gücü, ikisi arasındaki farkı görebilmem için de akıl ver..."” İşte ben de onu istiyorum. SON OLARAK SİZİN İÇİN BAŞARI NEDİR? Başarı benim için öncelikle inanmaktır. Sonra mücadele etmek, hayal etmek ve paylaşmaktır. Başarı, müzakere etmek, fikir beyan etmektir. Karşı fikirlere saygı duymaktır. Başarı, insanların gönlünü almak için dahi olsa asla yalan söylememektir. Başarı, iyi bir şekilde çalışmaktır. Başarı, sevmektir. Sevgiye karşılık vermektir. Başarı, BEN değil BİZ diyebilmektir. n

Habere Ait Resimler