YUNUS EMRE VE GÖNÜL 

30 okunma Haziran 2020

Gönül bizim en eski kelimelerimizden biridir. "Orhun Âbideleri" yahut "Kutadgu Bilig" gibi gerek İslâmiyet öncesi gerekse İslâmiyet sonrası ilk yazılı kaynaklarımızda "köngül" şeklinde geçen bu kelime lafız ve mânâ olgunluğuna Anadolu coğrafyasında kavuşmuştur.

         Türkçede bir kelimenin mânâ derinliği o kelimenin ana unsur olarak kullanıldığı atasözü ve deyimlerin sayısıyla doğru orantılıdır. Yani bir kelimeyle ne kadar çok atasözü ve deyim oluşmuşsa söz konusu kelime o ölçüde mânâ zenginliğine sahip demektir. 

        Türk diline bu açıdan baktığımızda en çok atasözü ve deyimin "Gönül"le ilgili olduğunu görürüz: "Gönül gözü, gönül dili, gönül kitabı, gönül evi, gönül kapısı, gönül şehri, gönül yolu, gönül eri, gönül bağı, gönül birliği, gönül terazisi, gönül yapmak, gönül kazanmak, gönülden sevmek vb. deyimler yahut "Gönül Allah'ın evidir.", "Gönül yapmak Kâbe yapmaktır.", "Gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz.", "Gönül eri, baş üzere yeri.", "Gönül Kâbe'dir.", "Gönül kimi severse güzel odur.", "Gönül yıkan Tanrı'ya ermez.", "Gönülden gönle yol vardır…" gibi atasözleri, Türk kültüründe "gönül"e ne kadar çok değer verildiğini gösterir ki bütün bu ifadelerin temelinde çoğunlukla Yunus ve Yunus Divanı vardır.

       İşte size Yunus'tan gönülle ilgili doyumluk olmasa da tadımlık birkaç beyit ve mısra:"Gönül Çalab'ın tahtı//Çalab gönüle bahtı//İki cihan bed-bahtı//Kim gönül yıkar ise."

“İstemegil Hak'ı ırak gönüldedir Hakk'a durak."Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil//Yetmiş iki millet dahı elin yüzin yumaz değil."Gönül pası yunmayınca namaz edâ olmayısar."

        Ak sakallı bir koca bilmez ki hali nice//Emek vermesin hacca bir gönül yıkar ise."Yunus Emre der hoca gerekse var bin hacca//Hepsinden iyice bir gönüle girmektir."

      Ben gelmedim dâvî için benim işim sevi için//Dostun evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldim Giderdim gönlümden kini, kin tutanların yoktur dini."

      Bu beyit ve mısralardan anlıyoruz ki Yunus'a göre Allah'ın tahtı/durağı gönüldür. Dolayısıyla gönül yıkmak/kırmak Kâbe'yi yani Beytullah'ı (Allah'ın evi) yıkmaktır. Bir gönül kazanmaksa bin hacca bedeldir. İnsanın üstü başı temiz değilken kıldığı namaz nasıl caiz olmazsa aynı şekilde gönül kirini yumadan kılınan namazlar da makbul sayılmaz.Yunus Emre, sevgi ve barış için vardır. Çünkü düşmanlık yapanların, kin tutanların dini yoktur.

        Kalp Kırmak Suya Yazı Yazmaya Benzer

             İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Kalp, Allah’u Teâlâ’nın komşusudur ve kalbin O’na yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mümin olsun, asi olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Çünkü asi olan komşuyu da korumak lazımdır. Sakınınız, sakınınız, kalp kırmaktan pek sakınınız! Allah’u Teâlâ’yı en ziyade inciten küfürden sonra, kalp kırmak gibi büyük günah yoktur. Çünkü, Allah’u Teâlâ’ya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalptir. 

            Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin vasiyetnamesinin son satırı ise şöyledir: 

“Hiç kimsenin kalbini incitmeyin. Müminin kalbi Allah c.c.'ın evidir.”

       NEDEN KIRAR BİR İNSAN BİR DİĞERİNİ!!!

       Kırmak kolaydır da ondan. Kırınca bütün sorumluluklarından kurtulursun. Artık zaman ayırman, sıkıntılarını paylaşman gerekmez. Zorlu hayat yolculuğunda tutunacağı bir dal değilsindir bundan sonra.

Neden kırar insan bir diğerini? Kırmak kendini haklı çıkarır da ondan. Arkanı dönüp gönül huzuruyla o bunu hak etti dersin. Zaten çoktan beri canımı sıkıyordu. Bardağı taşıran son damlaydı dersin. Arkanı dönüp gidersin. Oysa sevmek, önemsemek öyle midir? Ne çok yorar insanı. Artık iki kişilik düşünürsün. Kim bilir hangi sebepten öyle davrandı der bin bir bahane bulursun onun adına.

        Bir taraftan da kendini ikna edersin aslında olup biteni birazda hak ettiğine dair.

Sevmek iki kişilik düşlemektir. Kırmak, kırılmaksa tek kişiliktir. Kendini düşünür, hiç hak etmediğine karar verir karşındakine kinleniverirsin. Ve kin kalp kırmanın uyuduğu mağaradır. Derinden uyanır öfke ve kırar karşısındakini. Hiç düşünmeden.

        Bir kere düşününce fark edecektir karşısındakinin de tıpkı kendi gibi korkuları, acıları yalnızlıkları olduğunu. Tıpkı kendi gibi ağlayıp güldüğünü. Mesela acıkınca onunda başının döndüğünü, kâbuslar görüp ter içinde uyandığını annesini çok sevip babasından ölümüne korktuğunu. Bir an hatırlasak bunları kırarken o kadar pervasız olur muyduk dersiniz.

       Neden kırar insan bir diğerini? Hangi sebeptir bir kalp kırmayı haklı çıkaran? Düşünce farklılıkları mı? Hayat tarzındaki ince ayrım farkları mı? Eve geç gelmek ya da geç uyumak mı? Ya da ne bileyim hoşumuza gitmeyen bir sözcük mü? Bir kitap içeriği ya da bir konunun ana fikri mi? Gece yatağa uyanıp gözlerimizi kapadığımızda sabah uyanacağımızın garantisi var mıdır sizce. Ve en son kırdığımız insanı görmeme ihtimalimiz ne kadar yüksektir hiç düşündünüz mü? Hangi sebep iki damla gözyaşından daha önemlidir. Hayat iki damla gözyaşı kadar kısayken. Bırakalım herkes farklı düşünsün farklı yaşasın. Biz duruşumuzu belirleyip kalbimizde merhamet çoğaltalım. 

Neden kırar bir insan diğerini. Böylesine ortakken acılarımız. Kalp kırmak suya yazı yazmaya benzer, kalbi yeniden kazanmaksa gece güneşin doğmasına..

Sen suya yazı yazmasını başardın, şimdi otur da güneşin doğmasını bekle..!

Ne kalp kırıp suya yazı yazmaya çalışalım, nede kırdığımız kalbi kazanacağız diye gece 

güneşin doğmasını bekleyelim. (Gerçi ne kadar beklesek de gece güneş doğmaz.)

Bilmelisin ki; Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.

Bilmelisin ki; Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.

Bilmelisin ki; Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanin kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Bilmelisin ki; Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

Bilmelisin ki; Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

Bilmelisin ki; İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Bilmelisin ki; Her problem kendi içinde bir fırsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Bilmelisin ki; Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor …

Hz. Mûsâ (as) bir gün: “Yâ Rab! Seni nerede arayayım?” diye niyazda bulunmuştu. 

Allâhu Teâlâ: “Beni kalbi kırıkların yanında ara!” buyurdu. 

Kalbi Kırık, kendindeki kudreti bilse dehşetten kendisi de korkardı. Belki de ben neymişim der Firavunlaşırdı. Kalp kıran; kendi aleyhine kurulan saatli bombayı bilse kablo kesmek için o kalbe secde ederdi. Bunu bilen kırık kalp beddua etmez; bunu bilen kırıcı, özürde gecikmez!

Kul Hakkı adına parasal ve maddi konularda acayip hassas insanımız. Kimse kimsenin kuruşuna girmek istemiyor. Ya Kalp Hakkı? Bir söz, bir bakış, bir burun kıvırma, bir dokundurma veya laf sokmayla kırılan Kalbin Hakkı? Hangi kuruşla, hangi hediyeyle, hangi malla onarılabilir?! 

Kırdığın Kalpten yayılan negatif- yıkıcı enerjinin neler yapabildiğini hiç düşündün mü? Hangi Dua, hangi Ayet, hangi zikir korur seni bundan? İnsanlar, yaşadıkları belaların hikmetini Kalp ekseninde ciddi ciddi sorgulasalardı, en ağır sınavları için dahi “Hak etmişim” derlerdi… 

  Sınav yaşayan hemen şunu söyler; “Kimseye kötülüğüm olmadı, hep hayra koştum.” Bunu demek kolay. “Kimseyi değil sözle, zihnen bile aşağılamadım, kendimi üstün görmedim kimseden yüksünmedim” diyebilir misin? Aklından geçti sadece? Akıldan geçeni Allah duymaz, o kişi sezmez öyle mi? “Gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir Allah” ayetinin bir yönü de kalbin yaydığı frekansların sistemde işleme girdiğinin ifşasıdır. Ve unutma ki; biz ne kadar gizlersek gizleyelim, her kalp sevildiğini de bilir itildiğini de! Değer verildiğini de sezer önemsenmediğini de!

“Beni kalbi kırıkların yanında ara!” buyurdu Allah! İlaç, şifa, muhabbet, pozitif enerji; Cemal mi aradın? Onlarda! Yıkım, yanış, çöküntü, kayıp mı yaşadın? Celal mi püskürdü üstüne? Yine onlarda! Define de çöp de orada! Kötü koku da Misk de! Kalbini de Kalpleri de önemsemek gerek! O zaman haydi şimdi özür zamanı.