Psikolojik kökenli ağrıların üstesinden gelmek için ne yapmak gerekir? Kronik Ağrıların yol açtığı sorunlar nelerdir? Sürekli ağrı hissetmek nasıl bir bozukluk yaratır?
Kişilerin kendisi ile ilgili yaşadıkları olaylar ile ilgili ve olumsuz duygu ve düşünceleri aslında hayatı zannedilenden çok daha fazla etkiliyor. Artık çok sayıda araştırma duygu ve düşüncelerin insan bedenine verdiği zarar konusunda hemfikir. Ağrı bozuklukları, mide ve bağırsak sorunları, cilt hastalıkları, kalp rahatsızlıkları, tansiyon, şeker, cinsel işlevsizlik gibi birçok rahatsızlıkta olumsuz duygu ve düşüncelerin payı vardır.
Aslında negatif duygular bizim hayatta kalmamız için gerekli olan duygulardır. Nasıl ki yaşadığınız bir stres sonucunda derslerinize, işinize daha çok çalışıyorsunuz, karşıdan karşıya geçerken bir arabanın size hızlı bir şekilde gördüğünüzde korkarak kaçıyorsanız, diğer olumsuz duygular da sizi bir şekilde motive eder ve hayatta tutar. Ancak bu belirli bir düzeyde oldukları zaman faydalıdır. Siz eğer size çarpmak üzere olan arabanın korkusunu uzun süre atamayıp, karşıdan karşıya her geçişinizde korkarak geçiyorsanız bu bir probleme işaret eder. Gereğinden fazla yaşanan negatif duygular hem ruhsal hem bedensel sorunlar ortaya çıkarır ve kişinin işlevselliğini ciddi bir biçimde bozar.
Ağrı vücudun fiziksel bütünlüğünü bozan şeylere karşı beynin verdiği bir sinyaldir. Psikolojik kökenli ağrı ise; fiziksel muayeneler, laboratuvar gibi değerlendirmelerden sonra organik bir neden bulunamıyorsa yaşanan durumdur. Bu kişiler ağrıyı gerçekten yaşarlar, fakat doktorlar ağrı çekmesine bir neden bulamazlar. Gerçek gibi değil. Gerçekten ağrı hissederler. Hatta bu ağrılar kişilerin günlük hayatını o kadar bozar ki doktor doktor gezip avuç dolusu ilaç kullanıp gereksiz operasyon geçirebilirler. Fakat hastalara ‘’ durumunuz psikolojik’’ denildiği zaman hastalar ‘’bu doktor beni anlamadı.’’ Diyerek başka doktor aramaya devam eder. Çünkü birçok insan için psikolojik demek aslında ‘’ağrısı yok numara yapıyor’’ anlamına gelebiliyor. Tanıdığım bir genç, önemli bir ameliyat sonrası ağrıları dinmediği için günde 3 defa morfin yapmışlar. Buna rağmen bağırarak tehlike sınırları içinde birkaç morfin daha yapılmasını istemiş. Bir doktor durumdan şüphelenip psikolog çağırınca olayın psikolojik olduğu anlaşılmış ve iki görüşmeden sonra hiçbir ağrı kalmamış. Psikolojik ağrıda asıl bozuk olan beynin ağrıyı algılama biçimidir. Beynin ağrıyı algılama mekanizmasına örnek olarak “Fantom Uzuv Ağrısını” verebiliriz. Fantom hayalet demektir. Hayalet ağrı kişinin kaybettiği bir uzvunun ağrısını hissetme durumudur. Örneğin kolu kesilen kişi kaybettiği kolunda şiddetli bir ağrı hisseder. Beynin kesilen organın kontrol eden bölümü aktif kalması sonucu oluşur. Bu durumda beyin uzvun kesildiğini kabul etmemiş durumda olur. Uzuv olmadığını bildiği halde uzuv hala yerindeymiş gibi hisseder.
Kimlerde Görülme Riski Daha Fazla?
Duyguları ifade etmekte zorluk çeken aleksitimik kişilerde olma riski fazladır. Yani olumlu veya olumsuz olaylarda bazı kişiler duygularını paylaşamaz, daha içekapanık olurlar, kendi içlerinde sorunlarını çözmeye çalışırlar. Bu kişilerde özgüven sorunu da yaşanabilir. Bu, kadınlarda 2 kat fazla görülür. Maalesef toplumumuzda insanların yaşadığı psikolojik acıyı ifade etmesi sanki bir suç, kusur, zayıflık gibi algılanmaktadır. Psikolojik sorununun bilinmesini istemez bazı insanlar. Onun yerine bedensel yaşadığı bir acı daha kabul edilebilir olur. Bu nedenle de duygularını ifade etme zorluğu çeken kişiler ağrılarını beden dili ile ifade etmeye başlarlar. Mesela eşine sinirlenen kadın tartışmadan sonra kolunun kasıldığını, başının ağrıdığını hissedebilir.
Mükemmeliyetçi, evhamlı, obsesif kişilerde de psikolojik ağrı ile birlikte görülür. Özelikle kaygı bozuklukları ağrı ile bağlantılı olur. Panik bozuklukta kalp, göğüs ağrısı çok görülür. Hastalar kalp ağrısı/sıkışması nedeni ile hastaneye giderler. Aslında kişiler ağrı ile ilgili aşırı bir reaksiyon gösterirler. Evet, ağrıyı hissediyordur ama verdiği tepki yaşanan ağrı ile orantısızdır. Bu tepki de beynin durumu felaket gibi algılamasına yol açar. Felaket gibi algılandığında ise nasıl sizin için korkunç bir olayda elleriniz titrer, terleme başlar, nefes almakta zorlanırsınız aynı şekilde bu belirtiler görülür. Böylece yaşadığı durum yani ağrı- sıkışma hissi artar.
Bazı mükemmeliyetçi kişiler hayatlarında hiç ağrı olmamalıymış gibi davranırlar. ‘’ağrı olursa yaşayamam’’ tarzı bir düşünce ile yaşadıkları için bu bozukluğa karşı aşırı tahammülsüzlük gösterebilirler. Yaşadığı bu acıyı takıntı haline getiren kişiler ise acıya perseveratif bir biçimde yani tekrarlayıcı ağrı ile uğraşırlar. Bu durum ağrı takıntısı haline dönüşebilir. Çocuklar ise nasıl ebeveynlerini örnek alıyorsa ağrı konusunda da ağrı model alıp öğrenilebilir. Çünkü ağrıyı kullanan kişilerde artık ağrı bir iletişim biçimi haline gelir. Bu tarz somatik problemi olan bazı kişilerin çocukluk dönemlerine bakıldığında anneleri de kendileri gibi psikolojik ağrıyı yaşamışlardır.
Psikolojik kökenli ağrıların üstesinden gelmek İçin ne yapmak gerekir?
Öncelikle inanmak gerekir. Bu kişiler eğer ağrılarından kurtulmak istiyorlarsa ilk adım bu durumun tedavi ile düzeleceğine inanmaları gerekir. Plasebo inanmaya en iyi örnektir. Plasebo; Hastalara sahte ilaç veya tedavi uygulamasıdır. Plasebonun etkisi ile ilgili birçok deney yapılmıştır. Bunlardan birisi; Psikolojik Baş Ağrısı çeken 50 kişiye Plasebo uygulanır. Ağrı kesici yeni ve çok güçlü bir ağrı kesicinin bulunduğunu ve denekler üzerinde deneneceği söylenir. Bu deney sonucunda hastaların %40’ının ağrılarının geçtiği gözlenmiştir. Sonuç olarak kişiler tedaviye başlamadan önce ne kadar pozitif düşünürlerse tedavi sonunda da o kadar iyileşme gösterirler. İyileşme göstermesinin sebebi ise Beynin Betaendorfin denilen ağrı kesici ve mutluluk verici özelliği bulunan enzimin salınımını artırması sonucudur.
Psikolojik ağrı hastalarının özellikle düzenli spor yapmaları önemlidir. Örneğin negatif yönde seyreden bir hastalık da Fibromiyaljidir. Fibromiyalji, yaygın kas ağrısı ve hassasiyetinin eşlik ettiği, yorgunluk, uyku, hafıza ve ruh hali sorunları ile karakterize kronik bir yumuşak doku romatizmasıdır. Yaygın bir hastalık olan fibromiyalji, toplumun yüzde 3’ünde görülürken, hastaların hayat kalitesini de olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Romatizmal hastalıklar içerisinde en sık karşılaşılan ikinci hastalık olan Fibromiyalji kadınlarda erkeklere göre üç kat daha sık görülür. Fibromiyalji sendromu olan kişilerin özel bir karakteri vardır. Kendilerinden beklentileri çok yüksektir, mükemmeliyetçidir, çok titizdir ve duygu durumları çok çabuk değişir. Bu kişilerin stresli zamanlarında ağrılarının artma ihtimali çok yüksektir. Özellikle bel ve boyun ağrıları, kronik yorgunluk sendromu, depresyon, hipotiroidi ve uyku bozuklukları ile karşılaşılır. Fibromiyalji aynı zamanda psikolojik boyuta sahip bir hastalıktır. Depresyon hastalarında, uyku bozukluğu alanlarda ve anksiyetesi yüksek olan kişilerde fibromiyalji çok daha fazla görülüyor. En büyük ilaç moral takviyesi, kendine inanç ve spor aktiviteleridir. Meditasyon, Yoga, özellikle zikir ve ibadet tarzı sanal gerçeklik veren çalışmalar çok etkilidir. Komandoları, işkencelere karşı acılarının azalması için bu tekniklerle eğitirler. En önemlisi Psikolojik ağrı yaşayan kişiler ağrıdan kazanç sağlıyor olabilirler. Kişi ağrısı olduğu için sorumluluktan uzaklaşıyorsa, sevgi-ilgi ihtiyacı ağrısı olduğu zamanlar karşılanıyorsa, ama onunla ağrısı olmadığı zamanlarda ilgilenilmiyorsa kişi farkında olmadan ihtiyaçlarını karşılayan bir araç olarak ağrıyı kullanır. Ki bu olay çocuklarda ve kadınlarda çok görülür. Bir doktor arkadaşım muayenesine baygın ve sinir krizi geçirmiş şekilde gelen kadın hastaya bütün tetkikleri yapar ama bir şey bulamaz. Daha önce 2 ayda beş doktor değiştirmiş hastaya verilen ilaçlar fayda etmemiştir. Eşine; şimdi bu hanımı al babasının evine götür ve boşa yarın gel senin düğününü ben yapacağım der. Ertesi gün adam gelir. “Allah razı olsun doktorum hanım iyileşti. İlgi çekmek için bana naz yaparmış” der.
Bu tür olaylar bilinçaltı savunma mekanizmasıdır. Aynı şekilde okula ‘’ ağrım var’’ diyerek gitmek istemeyen çocuklarda da bu durum görülür. Aslında yaşadığı okul korkusunun bir ifade biçimidir. Normal zamanda çocuğun karnı ağrıdığında aile aşırı ilgili ise çocuk bunu kullanabilir. “Ben ağrı çektiğim zaman ailem benimle daha fazla ilgileniyor’ u öğrenir ve stres altında iken ağrı yaşayabilir. Aslında ağrıyan karnı değil beynidir. Bu çocuk üzerinden gidersek o gün okula gitmezse, ertesi gün de ailesi öğretmene ‘’hocam hasta oldu bugün mazur görseniz’’ der ise öğretmen çocuk hasta diye derse çok katılım sağlatmaz ise, sınıfa çocuk için okula gitmemek, derse katılmamak bir ödül / kazanç gibi gelir. Ve bir süre sonra beyin bunu otomatik olarak yapar. Eğer ağrı sonrasında kişilerin kazançları var ise mutlaka kazanç faktörü ortadan kaldırılmalıdır. Kişiye ‘’bu hastalık senin için bir sığınak gibi, iyileşme çabası içerisinde değilsin, bu senin ağrılarını iyileştirmiyor.’’ Mesajını vermek gerekir. Kişinin ağrısı ile ilgilenilmediği zaman bunu görür ve sorumluluklarını yapmak zorunda kalır, zamanla daha iyi hale gelir.
Uzun süre ağrı ile mücadele eden birey tartışmacı, öfkeli, yalnız kalmak isteyen mutsuz biri haline gelebilir. Hastalık ile etkili bir şekilde başa çıkmadığında Depresyon kaçınılmazdır. Depresyon ile ağrıya olan algısı artar. Kişi yine başa çıkamaz. Bu tür hastalar için Psikoterapi teknikleri uygulanabilir. En çok kullanılan Bilişsel Davranışçı Psikoterapi (BDT) dir. Kişilerin yaşadıkları çocukluk travmaları, korkular, olumsuz duygu ve düşüncelerini ele alarak hastaların kendisini tanımalarını sağlar.
Son olarak, Psikolojik Ağrı ciddi bir bozukluktur. Psikolojik yardım almadan kolay geçebilecek bir hastalık değildir. Bu ağrıları yaşayanlar tedaviye inanarak profesyonel yardım alırlar ise çok daha hızlı bir şekilde iyileşebilirler.