UYARILDIĞIMIZIN FARKINDA MIYIZ?

30 okunma Eylül 2021

Nasıl ki binaların, kurumların ve araçların kazalara, tehlikelere, muhtemel arızalara karşı “Erken Uyarı Sistemi” var ise aynı şekilde Allah Sisteminin de insan için hazırlanmış ve onun idrakine, basiretine arz edilmiş erken uyarı sistemleri vardır.

Şu an sizi üzen, sizi yoran, moralinizi bozan ve bir şekilde ilişkide olduğunuz yakınlarınız ve enerjinizi eksilten kişiler hakkında bir düşünür müsünüz? Bugün onlar üzerinden yaşadıklarınız size haber verilmemiş olabilir mi? İyi düşünün ama…

Duygusal bahaneler ve manevi mazeretleri birazcık geriye iterseniz hayretle göreceksiniz ki Allah sisteminin erken uyarı mekanizması çok önceden sizi uyarmıştır. Ama siz uyarıyı duymak istememiş, çalan alarmın sesini kısmışsınızdır!.. 

Adamın biri, uğraşıp, didinip kendine güzel bir ev yapmış. Yaptığını da beğenmiş ve Allah’a şöyle yalvarmış: “Yarabbi, bu evimin sahibi sen ol, onu sen koru. Yıkmayı murat edersen de, yalvarıyorum, bana önceden haber ver!” Duasının kabul edileceğine inancı tam hayatına devam etmiş. Gün geçmiş devran dönmüş, duvarlardan birinde bir çatlak meydana gelmiş. Adam, çamur karmış, orayı sıvayıp kapamış. Bir süre sonra başka bir yerde, giderek başka yerlerde de çatlaklar oluşmuş.  Ama her defasında adam çamur karıp çatlakları kapatmış. Derken bir gün dam çökmüş. Adam Allah’a sitem edip: “Yarabbi, sana bunca dua ettim, akıbetim bu mu olacaktı, evimi başıma yıktın…” diyerek şikâyetini dile getirmiş. O anda da hatiften bir ses işitilmiş: “Ey kulum, ‘Ben ne zaman sana evin çöküyor, dikkatli ol diye uyarıda bulunmak istesem, sen bir avuç çamurla duvarları kapadın.” 

Esnaf ağzı bir laf vardır; “Mal kendini belli eder” Satıcı ne kadar parlatırsa parlatsın azıcık maldan anlıyorsanız hileyi hemen sezer, oyuna gelmezsiniz. İnsan da aynı şekildedir. İstediği kadar kibarlık maskesi taksın bir şekilde açık eder, eğer görebilirseniz kendini belli eder. 

Oysa ne temiz hislerle sevmiştim … İyi niyet suç mu, ona zaman verdim. Sevgi her şeyi çözer diye inanmıştım vs. gibi sözler ağzı yanan kişilerden sıkça duyduğumuz laflardır. Allah sistemi karşısında hiçbir geçerliliği yok bunların. Çünkü zan ile hareket yanılmaya mahkûmdur.

Yanmamak, yanılmamak için Allah sisteminin erken uyarı mekanizmalarını bilmek, işe duygu karıştırmadan onlara itibar etmek lazımdır. İşine, kariyerine, yakınlarına, çevresine aşırı düşkün biriyle evleniyorsun yıllar sonra diyorsun ki yeterince sevgi hissedemiyorum.  

          Tanıştığın andan itibaren onun hayati önceliğini anlamaya gayret ettin mi? Buna azıcık gayret etmiş olsaydın onun üst değerini görecek, buna göre kendini konumlandıracak; yanmayacaktın. İşi, arkadaşı veya kariyeriyle evli olan eşiyle evli olabilir mi? O zaman kim hatalı? Dikkatli bakan her insan; muhatabının önceliğini ve insana verdiği değeri anında kavrayabilir. Sadece bir vakit yemek yemeye bakar bu. Tabii aşk sarhoşu, tutku manyağı, dost canlısı olmak gibi süslü uyuşturucular; zihnine perde çekmemişse…

Bir arkadaş evlenme teklifi yapacağı kız arkadaşını yemeğe götürmüş ve masadaki sürahiden kendi bardağını doldurup içmiş, kızın bardağını doldurmamış. Kız biraz bekledikten sonra bir hareket görmeyince yemeği yemeden rahatsız olduğunu beyan edip masadan kalkmışlar. Bir gün sonra kıza neden yemekten kalktın, arkadaş bir şey anlamamış dedim. Kız arkadaş” Hocam kendi bardağını doldurup, bir ömür süreceği, eş kabul edeciği insanın bardağını dolduramıyorsa o kişi bencildir, bana hayat yaşatmaz” demişti.

Şaşmaz ölçütlerden biri para ile olan ilişkidir. Bu da çok kolay anlaşılabilir. Tecrübeler göstermiştir ki “Kişinin para ile ilişkisi ne ise hayatla, insanlarla ilişkisi de odur” Cimri mi? Sadece paraya karşı değil cimriliğin başka yansımaları olacaktır. Rahatlıkla diyebiliriz ki paraya cimri olan; sevgi, merhamet, saygı, hürmet ve medeniyetin gereği bir takım insani davranışlarda da cimridir. Sadece parayı kısmaz o, bütün değerleri kısar. Üstelik ukalalık derecesinde narsist, egoisttir. Al-i İmran Suresi, 180. ayette “Allah'ın, bol ihsanından kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır; bu, onlar için şerdir; kıyamet günü, cimrilik ettikleriyle tasmalandırılacaklardır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır.” Der.  

Dostun seslenişi; mekre, haksızlığa uğrayarak yanacağınız konularda erken uyarı sistemidir. Önce nefse ağır gelir ama hazmedildikçe ilaçtır, şifadır. Allah, Kuluna nice kullardan, nice dillerden seslenir, nice gözlerden görünür de çoğu zaman nefsimize yenilir; sağır ve kör kesiliriz. Başlarına gelecek bela- felaket öncesinde uyarılmamış kişi, uyarılmamış toplum neredeyse yok gibidir. Ne var ki duymak; er kişiye nasiptir.

Unutmayın ki; yaşadığınız her ne ise o size çok önceden haber verildi. Sana eziyet eden kim ise kendini çok önceden belli etti. Hangi olay seni üzüyorsa bil ki gidişat sana çok önceden gösterildi. Cehennemde zebani yok. Zebanileri biz çağırır, biz musallat ederiz kendimize.

Dikkat ettiniz mi, paylaşılan bir sıkıntı karşısında bizden açığa çıkan ilk tavır; akıl vermeyi öncelemek şeklinde gelişmektedir. Dost, kardeş veya arkadaşımız derdini açtığında zihnimiz onun yanlışa düştüğü ön kabulü, peşine de öğüt verilmesi gerektiği varsayımı ile işe başlar.

Sıkıntısını bize açana karşı olaya böyle girişmemizin altında bir çeşit egoizm vardır: “Madem bana sordun, öyleyse senden daha akıllı olduğumu fark ettin. O halde, kendime yetip de artan üstün aklımdan sana da bir tutam koklatayım bari” diyen lütufkar ve paylaşımcı egodur bu…

Akıl verme egosu, akıl verilecek hazır alt benlik sahibini bulmuşsa tepe tepe kullanır!.. O an muhatabın acısı varmış, derdi kalbini kanatmış, derin sancılar gönlünü yaralamış hiç düşünmez. Akıl verme işlemi önce muhatabın akılsızlığını ona kabul ve itiraf ettirme ile başlar…  “Sen de bile bile uçuruma gitmişsin. İnsan azıcık ileriyi görür ya hu!” Anlamı? Kör, aptal, cahilsin! Bu yüzden derde düştün! Veya hitap şu; “Sana çok söyledim ama dinletemedim. Keşke haklı çıkmasaydım” Anlamı; Haklı çıktığıma senin acın üstünden seviniyor ama çaktırmıyorum!..

Derdini, tıkanıklığını, sorununu bize açanı nasıl dinlediğimize dikkat ettiniz mi peki? Genellikle biz savcı olur, muhatabımızı sanık sandalyesine oturtur; sözleri arasında yalan yakalamaya çalışır veya o konuşurken akıl verme kibrimize malzeme olacak doneler toplamaya bakarız. İçi yananı dinlerken onu suçlama tavrı takınır ama bunu örteriz. Nasıl mı? “Seni kendinle yüzleştirmek istiyorum. Malum her şey sende başlar sende biter, her şey içten dışa start alır. İçi çözen dışı çözer.”

Çağın bize süslü gösterdiği ne idüğü belirsiz ithal öğretiler üzerinden dostların güya derdine merhem olmaya çalışır, arka planda ego güçlendirir, bir güzel kibir şımartırız. Sonuç? Derdini kimseye açamayan moralsizler, derdini açanlar üzerinden benlik besleyen nefso-manyaklar! Gün be gün herkes kendi içine gömülüyor farkında mısınız? Neden? Dertli derdini açsa, akıl verme ukalalığına maruz kalacak, dedikodu malzemesi olup dile düşecek. Açmasa, içine ata ata iyice ruh hastasına dönüşecek! Hepimizin payı yok mu bunlarda?!

Unutmayın; bazılarımız psikoterapi seanslarına avuç avuç para dökerek çare arıyorsa

bize; biz akıl satan dost kılıklı ukalalara güvenemedikleri içindir ve vebali hepimizindir!..

Dostu tanıyabilecek misin? Sana, seni kırma endişesi duymaksızın çıplak gerçeğini söyleyen; seni herkesten çok seviyordur. Egon onu sevimsiz, soğuk, ukala bulsa da…

- Hakikatime set çeken esas perdeyi görmem mümkün mü?

- Tabi. - Nasıl?

- Yüzüne vurulduğunda içini en çok yakan ne ise, esas perden odur!

Dostum, kalbim, gönlümün sureti demişsen ona, temcit pilavı gibi önüne koyduğu ne ise ona yoğunlaşıp halletmeye bak. Kilidi ancak öyle açarsın.

Hem dostum diyecek hem de perdeni gösterince “Yanlış anladın?” diye savunmaya geçeceksin!

Karşısında savunma-ispat ihtiyacı duymayacak kadar sevgi-yönelişinden eminsen seni senden arındıracak dostu bulmuşsun demektir. Değerlendir!

Hayatımız boyunca karşımıza Molla Kasımlar çıkınca ne yaptık acaba? Bir de Ebu’l Kasım var. Ne mi demek? Ayıranların, bölenlerin şahı!.. Neyi neyden ayırdı?! Benliğe ve bağlarını tanıtan hakikati benliğinde yaşayan için bölünme ve ayrım görünür. Yeniye açık olana ise bir bütün olmanın ta kendisidir. Hakikati kendi anlayışına kilitleyen Molla Kasımlar malum. Asıl mesele; seni benliğinden ayıracak Ebul Kasım’ı tanımak! Gördün, Tanıdın mı?!

Sana “Ne olduğunu” anlatan, sadece yatay bilgi genişlemesi kazandırır. Sana dikey sıçrama yaptıracak olansa “Ne olmadığını” anlatandır!.. Rabbim uyarıldığımızda anlamayı nasip etsin inşallah.   Kaynak: Mehmet Doğramacı “Değiniler”