Tarih boyunca bireysel ve toplumsal gelişim, değişim ve dönüşümün en önemli etkeni, insanın ihtiyaçları ve eşyayla ilişkisi ekseninde gelişen “bilgi” olmuştur. Bu bağlamda her yeniliğin ve gelişmenin, aynı zamanda yeni ihtiyaçlara ve gelişmelere kapı araladığı ve hâlihazırda bütün bu gelişmelerin bireysel ve toplumsal düzlemde ortaya çıkardığı yeni ihtiyaçların, her geçen gün dünyayı daha büyük değişime ve dönüşüme zorladığı da bir gerçektir. Zira gelinen noktada artık “yapay zekâ” ve “nesnelerin İnterneti”nden bahsedilmesi, “4. Sanayi Devrimi” olarak da isimlendirilen dijitalleşmenin geleceğe dair taşıdığı potansiyeli göstermesi bakımından son derece dikkat çekicidir.
Bugün eğitim, bilim, kültür, sağlık, iktisat, ticaret gibi alanlarda büyük dönüşümlere sebep olan dijitalleşmenin en fazla etkilediği alanlardan biri de kuşkusuz iletişimdir. Baş döndürücü bir hızla gelişen bilgisayar teknolojileri, internetin icadı, arama motorları, sosyal medya ve bu çerçevede ortaya çıkan akıllı cihazlar, insanlara dünyanın her yerinden ortak bir dijital ağa erişme imkânı sağlayarak bilgiye erişimi ve bilgi paylaşımını ciddi anlamda kolaylaştırmaktadır. Diğer yandan hayatla iç içe giren internet ve özellikle sosyal medya araçları, birçok alanda büyük imkânlar, kolaylıklar ve fırsatlar sunmasının yanı sıra mahremiyet, gizlilik, güvenlik gibi pek çok alanda ciddi riskleri de beraberinde getirmektedir. Söz konusu platformlar her ne kadar sanal dünya olarak adlandırılsa da ölçüsüz ve bilinçsiz kullanıcılar için buradaki sanal sebepler, içinden çıkılmaz gerçek problemlere yol açabilmektedir. Örneğin; siber zorbalık, kimlik hırsızlığı, sanal dolandırıcılık gibi risklerin yanı sıra internet aracılığıyla suç aletlerine erişimin kolaylaşmasıyla toplumlar, ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalmaktadır. Ayrıca yanlış veya zararlı bilgi, kul hakkı ihlalleri, şiddet/nefret/ırkçılık faaliyetleri, kumar ve bağımlılık gibi durumlar, dijital dünyanın sıkça karşılaşılan sorunları arasında yer almaktadır.
Dijital dünyanın bir başka açmazı da kötülüklerin örgütlenmesine ve istismara zemin hazırlayan boyutunun olmasıdır. Söz konusu durumu fırsata dönüştürmek isteyen terör ve suç örgütleri, menfur emellerini gerçekleştirmek için bilhassa sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanarak destek ve insan kaynağı devşirmektedir. Bu itibarla bizler, öncelikle kaçınılmaz bir şekilde hayatın merkezinde yer alan ve her an iç içe olduğumuz dijital dünyanın gerçeklikleri karşısında sağlam bir duruş sergileyerek imkân ve risklerinden haberdar olmak ve bu alanla ilişkilerimizi sürekli güncel tutmak zorundayız. Diğer yandan ilk oyuncakları elektronik cihazlar olan günümüz çocuklarının ve gençlerinin tasavvur, istikamet ve istikballeri, büyük ölçüde dijital dünyanın aktörleri tarafından şekillendirilmektedir. Dolayısıyla insanımızın internet kullanımı konusunda bilinçlendirilmesi önem arz etmektedir. Bu çerçevede çocuklarımızın ve gençlerimizin, dijital teknolojiyi bilinçli ve sorumlu kullanmalarını temin edecek imkânlar ve araçlar geliştirmek elzemdir.
Çağımız; sembollerin, anlamların, değerlerin çözülmeler yaşadığı ve yeniden tanımlanmaya mecbur kaldığı bir çağ. İmkânların mahrumiyet doğurduğu, sahip olmaların eksiklik bıraktığı, değişmez sanılanların değiştiği zamanlarda yaşıyoruz. Dijital medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte yeni bir hayat alanı da oluştu. Ve bu alanla birlikte yeni medyanın imkânlarıyla özel hayatımızın ayrıntılarını kamusal alana açtık. Bu kendini açma şekli, bir sınır kaybından daha çok, sınır bulanıklaşması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dijital medya ile mesafeler ortadan kalkmıştır. Algı kaymalarının olduğu, gerçek olmayanın gerçekmiş gibi göründüğü, mekân zaman kavramlarının flulaştığı bir dönemi yaşıyoruz. Teknolojik gelişim, kitle iletişim araçları, medyanın gücü sosyal gerçekliği buharlaştırıp yerine sanalın gerçekliğini sunmuştur. İstediğin görüntüyü ver, istediğin gerçekliği üret ve böyle olduğuna inandır. Bu da elbet sentetik bir gerçeklik olarak kendini sunuyor. Yani olguların yerine algıların geçmesi. Realite ile idealin; var olan ile varmış gibi olanın; fizik ile metafiziğin vs. karmaşası. Zihin, göz ve algı yanılmalarıyla postmodern dünyada, gerçekliğin yerini simgeler, semboller almıştır.
Dijital teknolojinin getirdiği handikaplardan birisi de mahremiyetin yitimidir. Gözetim toplumunun ortaya çıkmasıyla bilmek bilinmek çok önemli bir amaç haline gelmiştir. Bu aşırılık, insan doğasında olan tecessüs duygusunu da harekete geçirmekte ve ortaya aslında patolojik denilebilecek sonuçlar çıkmaktadır. Neredeyse "Görülüyorum, öyleyse varım." dedirten var olma, kabul görme problemlerine dönüşen sanal gerçeklikler içindeyiz. Mesela; dijital medya ortamlarında paylaşım, beğenilme, takipçi çoğaltma isteklerinin neredeyse psikolojik sorun sayılabilecek sonuçlarını görmekteyiz. Kişilerin, gerçek dünyasında o şekilde kurmadığı sofranın, okumadığı kitabın, çocuğuyla gösterdiği biçimde geçirmediği zamanın, eşiyle çok da yapmadığı bir aktivitenin "yapılmış gibi" gösterilen halleriyle bir tür erozyona uğrayan gerçekliğin yansımalarını bu mecrada görmekteyiz.
Bireyler sanal dünyada kendi ütopyalarının tuğlalarını örmekteler. Hadi bu kadar da acımasız olmayalım, belki gerçekten de hayattan gerçek kesitler en doğal hâliyle paylaşılıyor fakat bu durum da bahsettiğimiz sorunsalın başka bir yönü oluyor. Zira fark edilme, beğenilme, takip edilme arzusu hâlâ etkin, sadece kullanılan yöntem farklı. Bununla beraber kabul etmeliyiz ki sosyal medya, bu şekilde bizi hem yakınlaştırıyor hem de uzaklaştırıyor. İzlenme ve görülme artık bir tehdit değil, bilakis arzulan bir şey. Çünkü fark edilme isteğini besleyen dijital medya alanlarına sahibiz.
Sunumun, ifade etmenin, fark oluşturmanın her düzeyde ve şekilde imkânları veriliyor bizlere.
Zygmunt Bauman’ın Akışkan Gözetim kitabında; Bauman, geçmişte sadece bireyin kendisinin ya da çok yakınlarının bildiği, tanık olduğu birtakım özelliklerin geniş kitlelerce bilinir hâle dönüşmesini şöyle ifade ediyor: “Mahremiyet hakkımızı kendi rızamızla katlettiriyoruz. Ya da belki sadece, bize sunulan harikalar karşılığında ödenecek bir bedel olarak mahremiyet kaybına rıza gösteriyoruz. Mahrem olan her şey artık kamusal alanda yapılıyor ve kamunun tüketimine açık hâlde; sayısız sunuculardan herhangi bir şeyi internete unutturmak mümkün olmadığı için sonsuza değin de ulaşılabilir kalacak.” Diyor.
Sennett ise, modern teknolojide cam levhayla görünürlük artsa da görünür kılınan dünyanın gerçekliğinin değeri azalmıştır, demekte ve bunu şöyle örneklendirmektedir: Bürosunda oturan bir kişi ağacın rüzgârda sallanan görüntüsünü görür ama rüzgârın sesini duyamaz. Benzer biçimde dijital ortam gerçekliğin değerini düşürmektedir. Der.
Diğer taraftan ilgi ve algıların günbegün değişmekte olduğu dijitalleşen dünyada; üretimden tüketime, gıdadan sağlığa, ekonomiden ticarete, eğitimden eğlenceye kadar pek çok alanda her gün yeni meseleler gündeme gelmektedir. Ortaya çıkan her yeni durum, aynı zamanda dinî, hukuki ve ahlaki boyutlarda bir meşruiyet çerçevesi ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla teknolojik gelişmelerin sebep olduğu toplumsal değişim sürecinin iyi analiz edilmesi ve İslam’ın temel ilkelerinden hareketle güncel meselelerin itikadi, fıkhi ve ahlaki boyutunun bütün açıklığıyla ortaya konulması önem arz etmektedir. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz dijital çağın ilmine vâkıf olmak ve ilmihâlini oluşturmak gibi bir sorumlulukla yüzleşmek durumundayız. Bu bağlamda Rabbimizin “Neden onların din adamları ve âlimleri, onları günahkârca iddialardan ve her türlü kötülüğe saplanmaktan alıkoymadılar?” (Maide, 5/63.) ikazı doğrultusunda din âlimlerimize ve bilim insanlarımıza önemli ve büyük görevler düşmektedir.
Bu minvalde sanal âlemin meşruiyet çerçevesini ve ahlak ilkelerini belirleyerek neslimizin ve tüm insanlığın bir bilinmezlik içerisinde kaybolmasını önleyecek çalışmalar yapılmalıdır. Gerçek hayatın ilim, hikmet, sekînet, rahmet ve muhabbet limanı olan camilerimiz ve eğitim kurumlarımız gibi insanımızı dijital dünyanın bulanık atmosferinde savrulmaktan kurtaracak güvenli limanlarımız ve muhkem sığınaklarımız olmalıdır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki dijital medya, kendi içerisinde büyük görecelikleri olan ve her zaman tartışmaya açık bir konudur. Teknolojik üretimlere, kitlesel iletişim araç imkânlarına, dijital medya kolaylık ve zorluklarına rağmen insan, kendi seçimlerini belirleyebilme ve istediği şekilde kullanabilme gücüne sahiptir. Hayat devam ettikçe her çağ, kendi avantaj ve zorluklarını insanlara sunacaktır. Bu nedenle insanoğlu, çağı içerisinde kendisini doğru tanımlayabilmeli ve kendi gibi olma gereğini bilerek yol almalıdır.