İçinde yaşadığımız toplumu ve çocuklarımızın yaşayacağı ortamı şekillendirmek için yeni liderlik kavramlarını iyi anlamalıyız. Lider, insanları bir hedef doğrultusunda harekete geçirebilen kişidir. Her insan hayatı boyunca çeşitli konularda ortalama 250 kişinin davranışlarını değiştirebiliyor. Dolayısıyla bu açıdan baktığımızda, herkes bir liderdir. Ancak, etkilediği kişi sayısı, bu etkinin sürekliliği ve harekete geçirilen kaynakların boyutu toplumsal liderleri diğerlerinden ayırıyor ve geleceğin liderleri, bir komutandan çok bir orkestra şefine benzeyecek.
Sadece devletler değil, şirketlere ve markalara baktığımızda da bunların ‘lider’leriyle müsemma yapılar oldukları görülebilir. Bu kişiler, elbette yöneticiden farklı, menkıbesi olan, güven ve inanç tazeleyerek toplumu harekete geçirme yetisi olan kişilerdir.
Zaten zaferler her zaman ‘büyük fikir’ ve ‘büyük lider’ ile kazanılmaz mı? Siz hiç heykeli dikilmiş bir komisyon gördünüz mü?
Bilgi çağında başarının tek teminatı vardır: sürekli öğrenmek ve gelişmek. Bugün güncel ve önemli olan yarın demode olmaya mahkûmdur. Zamanı yakalamak ancak her gün bilgi ve deneyimi geliştirmeye yatırım yapmakla sağlanır. Bir üniversite mezunun kariyerinde hayat boyu kendisine yetecek bilgiyle donandığı dönemler çoktan geride kaldı. Bilgi çağındaki insanların gelecek güvencesi için biriktirdikleri para değil, hayat boyu eğitimdir. Geleceğin lideri hem özgüveni olan, hem de çevresince güvenilen kişidir. Sağlıklı bir özgüven, liderin hedefe ulaşmak için katlanması gereken güçlüklerle baş edebilmesini sağlar. Kendi davranışlarıyla takımının da bu yönde yüreklendirilmesine yardımcı olur. Özgüveni olan kişi başkalarının başarılarından korku değil, gurur duyar. Onlar için önemli olan kendilerinin konumları değil, ortaya konan misyonunun gerçekleştirilmesidir. Geleceğin lideri bu özelliklerini eylemleriyle ispat edebilen, söylemleriyle eylemleri tutarlı olan kişidir. Bilgi işçileri liderle misyon uğruna ortaklık oluşturduklarına güvendiklerinde daha başarılı olurlar.
Geleceğin en önemli özelliği bilginin öneminin artmasıdır. Kurumları ve ülkeleri geliştiren en önemli kaynak bilgi kaynağıdır. Katma değeri belirleyen ürün ve hizmetlere katılan beyin gücü oluyor. Bilgiye dayanan işlerde çalışanları gönüllüler gibi yönetmek ve yönlendirmek gerekiyor. Gönüllüleri yönetmek ise emir-komuta zinciri içinde çalışanları yönetmeye göre çok daha güçtür. Bu nedenle, sivil toplum örgütlerini yönlendirebilmek, şirketleri yönlendirmekten daha zordur. Beyinleriyle ve gönülleriyle çalışanlar üretmek için gerekli en önemli yatırımı (bilgi ve deneyimlerini) her zaman yanlarında taşıyorlar. Onları motive etmek için en önemli araç berrak bir vizyona sahip olmaktır.
Geleceğin liderleri insanlara heyecan veren zorlayıcı bir vizyonun geliştirilmesine ve paylaşılmasına öncülük eden, vizyona hizmet etmeyi kendisinden ön planda tutabilen kişilerdir. İyi bir orkestra şefi kendisini patron olarak değil, çalınan parçanın hizmetkârı olarak düşünür. Kendisi yönettiği orkestradaki müzik aletlerini çalmayı bilmeyebilir, ancak hangisinin ne zaman daha yüksek, ya da daha yumuşak çalınması gerektiğini yönlendirir. Bu yönlendirmedeki otoritesini ise bilgisinden ve iletişim yeteneğinden kazanır.
Geleceğin liderleri, her şeyden önce örnek olabilmelidir. Her insan gibi liderler de hata yapabilir. Ancak, lideri liderlikten eden yanlış kararları değil, yanlış yollara sapmasıdır. Güveni yitirmemek için şeffaflığa, hesap vermeye ve hataların dar çıkarlar uğruna değil, etkinlik ve üreticilik uğruna yapılmasına özen gösterilmelidir. Geleceğin liderleri sadece başarıları değil, hatalardan ders alınan deneyleri de alkışlamayı bilirler. Önemli olan başarı kadar oraya ulaşılana kadar yaratılan ortak öğrenme ortamıdır. Her hata bir zenginlik fırsatıdır. Bu fırsatlardan faydalanmak ise karşılıklı güven ve paylaşım ortamı gerektirir.
Şimdi bu lider kavramı ve vasfına bir yeni özellik daha eklenmiş. Araştırma şirketi Egon Zehnder’de üst düzey yöneticilik görevi yürüten Murat Yeşildere, bu özelliğin şefkat olduğunu söylemiş. Yeşildere, önümüzdeki dönemde karşı tarafı duyabilen, sorunlarını aşması için ona destek olabilen “Şefkatli Liderlik” algısının öne çıkacağını ifade etmiş. Bireyin önce kendisine gösterdiği şefkatin, kendisine olan özgüveni, öz değerliliğini sağladığını söyleyen Yeşildere şöyle açıklamış.: “Bu öz değerlilik de bireyin kendisini başkaları ile rekabete sevk edip, gereksiz ve üretken olmayan bir şekilde kıyaslamasını engelleyip, kendisine şefkat göstermesine imkân veriyor. Başka bir deyişle, sürdürülebilir başarının peşinde olan liderlerin, kadın ya da erkek, kendi öz değerine inanan, kendisine şefkatle yaklaşan bireyler olması şart. Ancak o noktadan sonra, liderlerin çevrelerine aynı yaklaşımı göstermesini, hatta daha da basite inerek, çevrelerindeki insanların hayatlarına dokunduklarını fark etmesini bekleyebiliriz.”
Naçizane görüşümüz, fazla olan her şey yanlıştır; iki şey hariç: Şefkat ve bilgi. O nedenle ‘şefkatli lider’ ifadesine bir de ‘bilgili’ olma özelliğini ekleyerek ‘doğru’ bir formüle ulaşacağımıza inancımız tam. Ancak, kavramları, fenomenleri analiz etmede sıkça içine düşülen bir hatanın da altını çizmekte fayda görüyoruz: Detaylar üzerinde çalışırken büyük resmi kaçırmamak gerek.
Başarılı liderlerin sadece dokunan değil, kendileri olmaya cüret eden ve çevrelerini değişmeye cesaretlendiren bireyler arasından çıktığını belirten Yeşildere, özellikle de şefkat söz konusu olduğu için kadınların iş dünyasında daha fazla kıymet göreceğini söylemiş.
Kadın ve erkeğin ailede, toplumda, iş hayatında fıtratları gereği olan veya olmayan rollerini nasıl paylaşacaklarının, kendileri arasında sözlü ya da sessiz anlaşmalarla sağlandığına inanıyoruz. Burada bizim korumamız ve benimsememiz gereken adalet kavramı olmalıdır. İster cinsiyetler arasında olsun ister farklı sosyoekonomik sınıflardan gelen kişiler arasında olsun, aslolan her alanda olduğu gibi adaleti sağlamaktır.
Çekirdek aile yapımıza bakalım… Kimse kimseye efendi ya da köle olmadığı sürece, aile içindeki lider ister anne ister baba olsun fark etmez. Yeter ki adalet ve uyum tesis edilebilmiş olsun.
Komisyonlar ve kolektif sorumluluk anlayışı çökeli çok oldu… İşte tam da bu nedenle çekirdek aileler var olmaya devam ettiği sürece, liderlik vasfı da var olacaktır…
Konuyu şöyle özetleyecek olursak; “Şefkatsiz lider olunmaz, ancak şefkatle lider de olunmaz.”
Aslında şefkatin içeriğinde öncelikle empati yapmak, her konuda kendimizi karşı tarafın yerine koymak var. Bunu yapma konusunda da kadınlar, erkek dünyasındaki o daha hırslı ve agresif yapıdan kendilerini daha rahat arındırabiliyorlar. Yani kadınlar şefkatli liderliği gösterme konusunda daha şanslılar, doğal bir refleksleri var, diyebiliriz.”
Ancak, Ankara Üniversitesi, Sosyal Hizmet Bölümü Başkanı Prof. Dr. Emine Özmete, “Âdeta kadınların bu konuda ne düşündüğünü, nasıl hissettiğini Yeşildere’ ye cevaben şöyle özetlemiş: “Yazınızda bahsettiğiniz şefkat konusu biz kadınlar için çok hassas bir nokta. ‘Şefkat eşittir kadın’ anlayışı, kadına annelik, hamilik, anaçlık rolünü iş hayatında yükler ki kadının kamusal alandaki başarısına engel olur. Şefkat fazlalığı, empati yerine sempati, adalet yerine kayırma gibi dezavantajları beraberinde getirebilir. Oysa hayatta akıl (bilgi), vicdan ve ahlak üçlemesine ihtiyaç vardır. Diğer erdemler ve değerler bunu destekler.
Diğer bir konu da, sizin de söylediğiniz gibi adalettir. En önemlisi de ‘güven ilişkisidir. Çocuğunuzla, anne-babanızla, dostlarınızla, ekip arkadaşlarınızla güven ilişkisini tesis edebilmek huzurlu ve keyifli bir hayatın, çalışmanın anahtarıdır. İnsanlara karşı şüpheci, kin ve nefret dolu olanlar ne iyi bir yönetici ne de lider olabilirler. Olsalar da yaptıkları işin çıktısını göremezsiniz.”
Öyleyse; Liderin cesareti, ileri görüşü, adalet duygusu, derinlikli düşünmesi, ciddiyeti, merakı ve mukaddesi olmalı. Lider, yönetim becerilerinde ustalaşmış kişi değil insan ilişkilerinde ustalaşmış kişidir. Kaynak: Ali SAYDAM İletişim uzmanı