İNSAN ALIŞKANLIKLARININ ESERİDİR   

30 okunma Şubat 2024

İnsan alışkanlıklarının eseridir. Dolayısıyla, hayatında özel başarılara imza atanların nasıl farklılık ürettiğini anlamak için öncelikle onların alışkanlıklarını izlemek gerekir. Hayatında farklılık üretmek isteyenler de, öncelikle alışkanlıklarını gözden geçirmelidir.

Para ile satın alınamayan birçok değer, ancak zamanın etkin kullanımıyla kazanılabilir.           

           Sağlıklı hayat, sağlam bir vücut, yüksek bilgi düzeyi, kültür, sevgi dolu bir ilişki ağı, toplumsal saygınlık, bu konulara ilişkin günlük alışkanlıklar ile kazanılır.

Şampiyonluk için koşan atletler, yarışın koşulduğu saniyelerde değil, ondan önceki hazırlık döneminde kazanırlar. Antrenmanları aksatmayan, her gün farklılık üretebilenler, yarış koşulurken önemli avantaj sağlarlar. Takımında sadece ilk on birde oynayanları değil, aynı zamanda geniş bir yedek kadroyu da formda tutabilen antrenörleri, lig maratonundaki sakatlıklar, cezalar korkutmaz.

            Her gün düzenli olarak dişlerini fırçalayanlar daha sağlıklı dişlere sahip olurlar. Her öğün yemeğine dikkat edenler, aşırı kiloları taşımak zorunda kalmazlar. Düzenli olarak egzersiz yapanlar daha az sakatlık yaşarlar. Düzenli olarak okuma alışkanlığı edinenlerin, araştırmaya zaman ayırma disiplini olanların bilgi düzeyi de güncelliğini yitirmez. Merakını yitirenler güncelliğini de yitirir. Her gün çevresi ile güler yüzlü ilişki kuranlar, onları iyi ve kötü günlerinde unutmayanlar önemli bir sosyal birikim elde ederler. Böylesi bir birikim ancak zaman içinde elde edilir. Dolayısıyla, zamanı iyi kullanmayanların, sosyal sermayesi de düşük olur. Aslında bu konu ilkokuldan başlayıp üniversiteye kadar uzanan bir eğitim konusudur.

          Toplumsal güven de ancak zaman içinde kazanılabilinen kırılgan bir değerdir. Söylemlerle eylemlerin tutarlılığı ve toplum için değer yaratabilmiş olmak toplumsal güven kazanılmasının temelini oluşturur. Elektronik çağda eylem söylem tutarsızlıklarının açığa çıkma hızı da önemli ölçüde artmıştır. Dolayısıyla, davranışlarıyla farklılık üretmek isteyenlerin tutarlılık konusuna özel önem vermeleri gerekiyor.

          Farklılık üretmek bireyler için olduğu gibi kurumlar için de sürekli ve düzenli bir uğraştır. Şirketler de yetkinliklerinin güncel kalabilmesi için sürekli geliştirilmesi gerektiğini iyi anlamalıdır. Geliştirilmeyen yetkinlikler rekabetin mutlaka gerisinde kalır.

Müşterinin kalite anlayışı beklentilerinin aşılmasıdır. Bu tanım sürekli gelişmenin gerekliliğini ifade eder. Çünkü beklentiler karşılandıkça yerlerini daha yüksek beklentilere bırakırlar. Dolayısıyla, dün mükemmel olarak kabul edilen bir hizmet seviyesi, bugün ancak yeterli, yarın ise yetersiz olarak nitelendirilecektir. Bu nedenle, beklentiyi karşılamak, ancak sürekli gelişme ile sağlanabilecek bir düzeyi ifade eder.

            Müşteri sadakati elde etmek hem onun beklentilerini her zaman karşılamakla, hem de özel durumlarda özel tedbir alabilecek esnekliği göstermekle sağlanır. Ürün geliştirmek için araştırma ve geliştirmeye düzenli olarak kaynak ayırmaksızın müşterinin gelecekteki ihtiyaçlarına cevap verebilecek fırsatları üretmek de çok güç olur.

Toplumsal sorumluluk konusuna düzenli olarak eğilmeyen şirketler, kamuoyunda bir risk ile karşılaştıklarında bu konuda güvenilirlik kazanmak için çok geç kalmış olurlar.

Özetle, gerek kişisel boyutta, gerekse kurumsal boyutta farklılık yaratmak istiyorsak her gün yaptığımız aktivitelere dikkat etmeli, düzen ve disiplini sağlamalıyız. Büyük başarılar her gün üst üste konan tuğlalarla inşa edilir. Her bir tuğlanın iyi yerleştirilmemiş olması veya zayıf olması, zaman içinde tüm duvarın sağlamlığını etkiler.

         Bu nedenle, hem kendimizi yönetmekte, hem de kurumlarımızı yönetmekte her gün daha iyisini başarmayı, her gün farklılık üretmeyi hedeflemeliyiz. Hayat kalitemizi artırmak ancak bu anlayışla sürekli olarak yönetim kalitemizi artırmakla gerçekleşebilecek bir hedeftir.

İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran en önemli özellik her zaman daha iyiyi arama güdüsüdür. Bu nedenle, bir toplumdaki hayat kalitesinden bahsedilirken sadece hayat süresinin uzunluğu veya gelir düzeyinin yüksekliği değil, tüm bu boyutlardaki çeşitliliğin ve elde edilen düzeyin de ifade edilmesi gerekiyor. Üstelik bir toplumdan bahsederken sadece en iyilerin ulaştıkları seviye değil, aynı zamanda ortalama insanın ulaştığı seviye ve en mahrum konumda olanların durumlarını da değerlendirmek gerekiyor.

                Toplumsal açıdan hayat kalitesini değerlendirirken sadece belli bir zaman kesitindeki durumu değil, aynı zamanda gelecek nesiller için nasıl bir ortam hazırlandığı konusu da değerlendirilmelidir. Zenginliğini sadece zevk ve sefa için kullanıp, gelecek nesillerin yetiştirilmesine yeterli kaynak ayırmayan veya bugünkü zenginlik için çevreyi kirletmekten çekinmeyip gelecek nesillere çözülmesi güç sorunlar bırakan toplumların da hayat kalitesinin iyi olduğu söylenebilir mi?

             Bu nedenle, hayat kalitesini artırabilmek hayatın her alanını içeren bir toplumsal hareketi gerektirir. Bir yandan her günün bir öncekinden daha iyi geçebilmesi için gerekli adımların toplumun her kesimi tarafından atılması sağlanırken, diğer taraftan da gerçekçi ama zorlayıcı beklentilerin oluşturulmasına önem verilmesi hem toplumsal gelişim hızının artırılmasına, hem de bu gelişim süreci içerisinde toplumsal mutluluk düzeyinin ve motivasyonun yüksek tutulmasına yardımcı olur.

      Bu yüzden hayatını iyileştirmek isteyen herkes ilk önce olumlu düşünmeyi öğrenmelidir. Çünkü düşünceler inançları, inançlar davranışları, davranışlar da çevre ile etkileşimi belirler. Zihni sağlıklı olanların, bedenleri de daha sağlıklı olur. Dolayısıyla, olumlu düşünce hayatın kalitesini ve süresini de artırır. Zira olumlu düşünce yeteneği öğrenilebilecek bir yetenektir. Bu yeteneği geliştirmek için başkalarının deneyimlerinden faydalanmak etkili bir ilk adım olur. Dolayısıyla, çevredeki iyimser insanları belirleyip, onları örnek almak olumlu düşünce yeteneğini geliştirmeye yardımcı olur. Olumlu düşünme yeteneğini kazanmak için insan öncelikle kendisiyle barışık olmalıdır. Bunun için düşüncenin, söylemlerin ve eylemlerin tutarlı olması gereğini hiç unutmamalıyız. Bu tutarlılık gösterilmediğinde hem toplumun güveni yitirilir, hem de insanın iç huzuru zedelenir.

En acımasız kritiği insanlar çoğu zaman kendileri yaparlar. Hatasız kul olmaz. Yapılan hataları eleştirmek yerine, kendini geliştirme fırsatı olarak görmek daha yapıcı sonuçlar verir. Olumlu düşünmek, hataları reddetmek değil, onları birer iyileştirme fırsatı olarak görmek demektir. Olumlu düşünmek, hataların bir daha ki sefer nasıl önlenebileceğini düşünmek ve bunun için plan yapmaktır.

Bu yaklaşımı çevrenizdekiler için de uygulamak, insanların sizinle daha olumlu bir etkileşim kurabilmesine yardımcı olur. Bir adada tek başına yaşamanın güçlüğünü göz önüne getirdiğimizde çevremizle etkileşimin hayatımızın ne kadar önemli bir parçası olduğunu daha iyi anlarız. Bu etkileşimin kalitesini artırmak, hayat kalitemizin de artırılmasına yardımcı olur.

Olumlu düşünebilmek için cümlelerinizden olumsuz kelimeleri silmeye çalışın. Bu yaklaşım, her olayın olumlu yönlerini görebilme yeteneğini geliştirmeye de yardımcı olur. Çünkü kelimeler, düşünceyi ve inançları tetikler.

Hayata yaklaşımda sorumluluk almak, ancak esnek bir yaklaşımı benimsemek olumlu hayat için önemli bir girdidir. Hayatta ulaşmak istediklerimizin kendiliğinden gelmeyeceğini, geleceği şekillendirmek için bugünden çaba gösterilmesi gerektiğini kavramalıyız. Ancak, geleceği şekillendirmenin, geleceği belirlemek manasına gelmediğini de anlamalıyız.

Dolayısıyla, zihinsel açıdan sağlıklı olabilmek için gerçekleri kabullenmeyi de öğrenmek gerekir. Ancak, gerçekleri kabullenmek, onlara boyun eğmek demek değildir. Önemli olan gerçekleri görmek ve onlardan değiştirebilecek olduklarımız için yapıcı eylemlerde bulunmaktır.

Olumlu düşünmek ve olumlu yaşamak için insan kendine ve çevresine güvenmelidir. Hayatı sadece onu değiştirebileceğine inananlar iyileştirir. Kendine ve çevresine güvenen, inançlı ve azimli insanlar hayatın kalitesini geliştirir, kendileri ve çevreleri için mutluluk kaynağı olur. Hayatta mutluluk olumlu düşünce ile başlar, olumlu söylem ve eylemlerle gelişir, paylaşılan sevgi ve bilgiyle doruğa erişir. Dünyada iki büyük güç vardır: biri korku, diğer ise inançtır. Olumlu düşünebilmek için insanın korkularını da yenmesi gerekir. Korkuları yenmenin en etkili aracı ise inançtır.

Kalite, hayatın kendisidir “Hayat bir aynadır. Siz ona gülümserseniz, o da size gülümser.”

Kaynak: ARGÜDEN.NET