HOŞGÖRÜLÜ KİŞİLER, PSİKOLOJİK YÖNDEN DAHA SAĞLIKLI VE MUTLU OLUYOR

30 okunma Temmuz 2020

Bir gün trenle seyahat eden birisi tesadüfen son derece huzursuz olan genç bir adamın yanına oturmuş. Bir süre sonra, genç adam, uzak bir hapishaneden henüz çıkmış bir mahkûm olduğunu açıklamış. Mahkûmiyeti ailesine o kadar utanç vermiş ki, ne ziyaretine gelmişler, ne de bir mektup yollamışlar. Ama mahkum, ailesinin fakir oldukları için seyahat edemediklerini, cahil oldukları için mektup yazamadıklarını umuyor; her şeye rağmen kendisini affetmiş olmalarını hayal ediyormuş. Ailesinin işini kolaylaştırmak için, kendilerine mektup yazıp tren kasabalarının eteklerindeki çiftliklerinden geçerken bir işaret koymalarını söylemiş. Ailesi kendisini affetmişse, raylara yakın bir elma ağacına beyaz bir kurdele bağlayacaklarmış. Eğer kendisinin geri dönmesini istemiyorlarsa, hiç bir şey yapmayacaklar, o da trende kalıp başka memleketlere gidecek, belki de bir serseri olacakmış. Tren, kasabasına yaklaşırken heyecanı o kadar artmış ki, pencereden dışarı bakmaya cesaret edemiyormuş. Kompartıman arkadaşı kendisiyle yer değiştirip onun yerine elma ağacına bakacağını söylemiş. Bir dakika sonra elini genç mahkûmun koluna koymuş, “Şuraya bak” demiş.

Göz pınarlarında biriken yaşlarla gözleri parlıyormuş. “Her şey yolunda, bütün ağaç bembeyaz kurdelelerle bezenmiş”. O anda bir ömrü zehirleyen tüm acılar, adeta, birden dağılmış, kaybolmuş.“Affetmezseniz sevemezsiniz. Sevgisiz hayat da anlamsızdır”

Hoşgörülü kişilerin psikolojik yönden daha sağlıklı insanlar olduğunu ifade eden uzmanlar, hoşgörünün ilişkiler üzerindeki olumlu etkilerine dikkat çekiyor.

Hoşgörülü kişiler, psikolojik yönden daha sağlıklı ve mutlu. Uzmanlar, hoşgörülü kişilerin daha sakin, kolay sinirlenmeyen ve kendilerine güveni olan insanlar olduğunu kaydediyor.

NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Uzman Klinik Psikolog İhsan Öztekin, toplumsal sağlamlık açısından bireyler arasındaki ilişki ve hoşgörünün önemine işaret etti.

Farklılıklar sosyal hayatın zenginliğidir. Toplum denildiğinde bir arada ve belirli kurallar içerisinde yaşayan, farklı özelliklere sahip insanların oluşturduğu sosyal yapının anlaşıldığını ifade eden Öztekin, “Bireylerin farklı ırk, inanç, kültüre ait olmalarına, farklı düşüncelere, görüşlere sahip olmalarına olumsuz anlam yüklememek aksine sosyal hayatın, insan ilişkilerinin zenginliği olarak görmek gerekir. Bu nedenle farklılıklara hoşgörü ile yaklaşılmalıdır. Farklılıkların çatışmaya dönüşmesini, toplumsal kutuplaşmaların önüne geçilmesini ancak hoşgörü engelleyebilir” dedi.

Hoşgörünün temeli ailede atılır. Aile, sevginin, saygının ve hoşgörünün yaşandığı ilk toplumsal ortamdır. Çocuk hoşgörüyü, anne ve babası ile olan ilişkisinde öğrenir. Her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olan bu dönemde hoşgörü en küçük sosyal grup olan aileden başlayıp tüm toplum bireyleri ve sonrasında da uluslararası ilişkilerde kısaca dünyadaki her türlü insan ilişkilerinde etkili olmalıdır. 

Gerek bireysel ilişkilerde gerekse toplumsal ilişkilerde hoşgörülü olunmasında toplumun tanıdığı ve örnek aldığı kişilerin etkisi ve yönlendirmesi çok büyüktür.

Siyasetçiler, kendi alanlarında öne çıkmış ve toplumca kabullenilmiş insanlar, sanatçılar, sporcular hoşgörünün oluşmasında çok etkilidirler. Farklı görüşlerdeki siyasi parti liderlerinin birbirine göstereceği hoşgörü tüm topluma örnek olur ve yayılır.

Çıkar çatışmaları hoşgörüyü azaltıyor. Hoşgörünün azalmasındaki en önemli nedenlerden biri çıkar çatışmasıdır. Eğitimsiz ve geri kalmış toplumlarda, çıkar çatışmasının etkinlik kazanması, hoşgörüyü yok ederek öfke, kin, düşmanlık ve nefret ortamı doğurur, ayrışmaları ve kutuplaşmayı derinleştirir. Toplumsal düzen ve huzuru ortadan kaldırır.

Hoşgörülü kişilerin empati özelliği gelişmiştir. Hoşgörülü kişi karşısındaki insanların hata yapabileceğini kabul eder. Kendinin her zaman haklı olamayacağını bilir. Hoşgörü, insanlara ve topluma bilerek zarar veren kişileri, olayları, sorunları yok saymak, boş vermek, aldırmamak değildir. Hoşgörü yapılan her şeyi kabullenmek, her şeye evet demek, sessiz kalmak da değildir. Burada kişi duygularını bastırmadan, ölçülü ve dengeli bir tutum sergileyebilmelidir.

Hoşgörünün olmadığı yerde önyargılar vardır. Hoşgörünün, empatinin olduğu yerde önyargıları yok etmek çok daha kolaydır. Önyargının yok olması da yanlış anlamaları ortadan kaldırarak sağlıklı bir iletişimin yolunu açar ve birbirlerini doğru anlamalarını sağlar.  Karşılıklı saygı, sevgi ve anlayış ortamı oluşur.

İnsan ilşkilerinde hoşgörülü insanlar daha mutlu ve huzurlu olur. Hoşgörülü insanlar, daha sakindir, kolay sinirlenmez. Hayatın bütün alanlarında başarıya daha kolay ulaşırlar. Kendilerine güveni olan insanlardır. Farklı düşünen insanları düşman gibi görmez, nefret etmez. Daha olgun ve dengelidir. Toplum içinde daha çok sevilir, değer verilir. Diğer insanları daha kolay anlar ve daha rahat iletişime girer. Yalnız kalmaz, sosyal çevresi geniştir.

Anadolu, tüm renkleriyle farklılıkları kucaklamış bir medeniyettir aslında. Ancak bugün, birbirimize kırılıyor, farklı olanı yok sayıyoruz. Vakit artık birbirini uyandırma vakti, ayrıştırma değil!  

Batı hayranlığımız başımıza iş açtı. Kendimize, onların çalışkanlığını, bilime dayanan akılcılığını, dakikliğini, hayatlarını,  programlamalarındaki ustalığı almak yerine başka şeylerini aldık. Bu donelere de sahip olmayınca, nerede durduğunu bilmeyen, neyi savunduğunu bile anlamayan, muhakeme gücü zayıflamış,  dış güçlerin de işine gelen bu pozisyonla yönlendirilmeye açık bir toplum olduk. Onların da tam istediği buydu, istedikleri gibi bize müdahale edebilmek…

Siyaset konuşmak, havaya boşa mermi sıkmak gibi… Beyinleri kültür-sanat ile değiştirmek,  enerjimizi daha yapıcı, dönüştüren bir gerçekliğe saklamak gibi geliyor. Siyaseti sabaha kadar konuşsak ne fayda! Önce kafaların aydınlanması gerekiyor. Okumayan bir toplumuz, bu yüzden vitamin gibi bilginin en öz ve anlaşılır hali çoğu zaman yine sanatla aktarılabiliyor. Bu anlamda siyasetten daha çok sanata iş düşüyor.

 Artık birbirini uyandırma vakti, ayrıştırma değil! Bir depremde bile kim kime sen siyahsın, ben beyaz, işte sen şusun ben buyum diyebiliyor. O saniye herkes eşitleniyor.

Irk, cins, cinsiyet, fakir, zengin demeden kol kanat geriyor deprem anında herkes birbirine. Şuan ki yaşadığımız durumun bu örnekten ne farkı var? Farz edelim ki şuanda bir depremden geçiyoruz. Herkesin birbirine farklılık göz etmeden yardım etme, kendinden başkasına hizmet etme zamanı. Bazen kurduğun bir cümle bile bir hayat kurtarır ve dünya üzerinde yaşayan hiç kimse bizden ayrı değil. Herkes ve her şey hayatımızda tekamülümüz için sebepli giren bir oyuncuysa ve ben bunu göremiyor, sevgi yerine ayrılıkları büyütüyorsam, yanlış yoldayım demektir. Yol bu değil… Yol, renklere takılmadan, farklılıklar gözetmeden bütünü görmektir. Yol, sabahın ilk ışıklarıyla güneşe uyanmak, doğaya çalınmış her fırça darbesiyle biraz daha insan olmaktır… 

Bakara Suresi, 263. ayette: Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır der.

Al-i İmran Suresi, 159. ayette: Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever der.

Nur Suresi, 22. ayette: Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir der.

Şeyh edebali’nin sözleri de dikkate değerdir. 

İyiliğe kötülük, şer kişinin kârı, İyiliğe iyilik her kişinin kârı Kötülüğe iyilik de, er kişinin kârıymış oğul. 

Öfke ateş, öfke afet, öfke şeytandır oğul. İnsanoğlu dağları devirir; ama öfkesine mağlup olabilir. Öfkeyle savaşı daima taze tutmak gerektir.

Bizler nefreti eritmek için, muhabbetin asaletini dünyaya yeniden hakim kılmak için çıktık yola. 

Ey oğul! Artık Beysin… Bundan sonra öfke bize, gönül almak sana… Suçlamak bize, katlanmak sana… Acizlik bize, yanılgı bize, hoş görme sana… Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana… Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana…  

Şems Tebrizi’nin de dediği gibi “Hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur.” Yıkıntılar arasındaki hazineleri ancak gönül gözü ile görebilenler fark edebilirler ve biz de gönül gözümüz ile baktığımızda görebiliriz içimizdeki cevheri ve değerimizi. O zaman yıkıntı olarak gördüğümüz, hor gördüğümüz insanlarda ne defineler saklı. Bulmak gerek.