Tarihin her döneminde gençler ve yetişkinler arasında iletişim sorunları ve kuşak çatışmaları yaşanmıştır. "Elbette bu durum genç ve yetişkin bireylerin kişisel hayatlarını olduğu kadar onları çevreleyen toplumsal işleyişi de etkilemektedir. Kuşaklar arasında ciddi uyumsuzluklar ve çatışmalar daha sıklıkla yaşanmakta, gençler ile yetişkinler arasında ideal bir iletişim dili oluşturamamanın sıkıntısı yaşanmaktadır. Bu nedenle farklı kuşakların birbirlerini tanımaları, anlamaları ve doğru bir iletişim içinde olmaları son derece önemlidir.
Bununla birlikte hızla gerçekleşen toplumsal değişme sürecinde gençlerimiz eskiye göre çok daha fazla zorluklarla karşı karşıyadır. Bu noktada yetişkinlerin deneyimleri, tecrübeleri çok kıymetlidir ve önemli bir rehber niteliğindedir. Dolayısıyla nesiller birbirlerini çok hızlı eskitip aşındırırken genç nesille iletişim kurabilmenin yollarını bulmakta acele etmeliyiz. Çağı dikkate almadan, eleştirilere kulak vermeden, farklı fikirleri görmeden gençlerle diyalog kurabilme çabaları sonuç vermeyecektir. Onların gerçeklerini, hislerini, hayallerini bilmeden tutkulu bir şekilde onlara ulaşma çabası da bir fayda sağlamayacaktır."
Bu amaçla yargılamadan ve etiketlemeden gençlerimizin fikirlerini, ideallerini, hayallerini dinlememiz gerekiyor.
Gençlerin kendini ifade etme yöntemlerinin farklılaştığına dikkati çeken Erbaş, "Günümüz gençliği, bizlerin onları anlamada yetersiz kaldığımızı düşünüyor. Bizlerden, daha müsamahakâr olmamızı ve kendilerini anlayışla karşılamamızı bekliyorlar. Özgürlüğüne düşkün, hayatına müdahaleden hoşlanmayan bu kuşak, şeffaflık ile kendilerinin de iştirak edebileceği diyaloglar bekliyorlar. Dolayısıyla yargılamadan ve etiketlemeden gençlerimizin fikirlerini, düşüncelerini, ideallerini, hayallerini dinlememiz gerekiyor. Bu yüzden yetişkinler olarak çalışmalarımızı, planlarımızı yeni nesilleri kuşatacak şekilde genişletmek durumundayız. İstiyoruz ki gençlerimiz Faruk olsun, yani iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan ayırt edebilen, can taşıyan bütün varlıklara karşı merhamet hissiyle, çevreye karşı koruma duygusuyla yaklaşabilen örnek bir nesil olsun."
İnsanın sorumluluk sahibi bir varlık olduğunu belirten Erbaş, şunları kaydetti:
"Yaratıcımıza karşı sorumluluklarımız vardır. Vatanımıza, milletimize, ailemize, akrabalarımıza, çevremize, komşularımıza karşı sorumluyuz. Hayata böyle anlam katarız. Daha müreffeh, daha huzurlu, daha yaşanabilir bir dünya için birlikte düşünmemiz için gençlerin dinamizmi ve kararlığı ile birlikte hareket etmemiz gerekmektedir.
Z kuşağı hakkında Doğuş Üniversitesi’nden Klinik Psikoloğu Betül Çubuk; Kendisinden önceki nesillerle keskin bir farklılığı olan Z kuşağı, yaşadığımız zamanın bir getirisi olarak görülen teknolojinin nimetlerinden faydalanıp internet hakkında pek çok bilgiye sahip olabiliyorlar. Bilgi alışverişinde oluşan kolaylıklar onları zorluklarla başa çıkabilme konusunda olumsuz etkilediği için gerçek hayatta ve iş hayatında sıkıntı yaşayabiliyorlar. Görev üstlenmekten çekindikleri için meslek seçimlerinde daha kolay para kazanabilecekleri mesleklere yönelme düşüncesinde olan, yeni neslin internetle iç içe olmasından dolayı “internet kuşağı” olarak da adlandırıldığını ve özellik bakımından “teknolojinin içindeki çocuklar” olarak da tanımlandığını söyledi.
Z kuşağının baş etme mekanizmalarının düşük olduğunu dile getiren Klinik Psikoloğu Betül Çubuk, “Her şeyi internet üzerinden öğrenmeye alışkın oldukları için gerçek hayattan kendilerini biraz soyutlayabiliyorlar. Öfkelerini ya da fikirlerini internet üzerinden birbirlerine iletebiliyorlar. Bu durum onları gerçeklik noktasından biraz uzaklaştırıyor. Üniversiteye hayatında, sorumluluk almaya başladıklarında ya da bu sorumluluğu başkalarına atamadıklarında problem yaşıyorlar ve genelde bu nedenle terapiye geliyorlar.
Genelde meşhur olmak ve daha kısa sürede para kazanmak gibi amaçlarının olduğunu, isteklerinin ise Y kuşağı ile biraz daha farklı olduğunu söyleyen Çubuk, “Y kuşağı işin içinde olmak isterken, Z kuşağı ise sorumluluklardan bağımsız, daha kolay para kazanılan meslekleri tercih ediyorlar. Alan mesleklerinden çok genel olarak yazılım mühendisliği, bilgisayar mühendisliği ve onları daha az yoracak sosyal medya ile ilgili meslekleri seçiyorlar. Üniversite tercihlerinde genelde grafik ve sosyal medya ağırlıklı ve teknolojinin yoğun olduğu bölümleri düşünüyorlar. Eşit ağırlıkla ilgili ise iç mimarlık seçiliyor çünkü onlar için o meslek güzel unvan ve tanınmışlık veriyor. Psikolojiyi de daha alan içerisinde, herkes onlara bakacak diye istiyorlar. Hukuk gibi onları daha sert yoracak, daha fazla çalışılacak meslek tercih etmiyorlar” dedi.
1980 doğumlularla yani X kuşağı ile anlaşmazlıkların yaşandığını, Y kuşağı ile aralarının ise biraz daha iyi olduğunu dile getiren Çubuk sözlerine şu şekilde devam etti; “Biz onları anlamadıkça, sanki sadece internetten anlıyor ve hiçbir şeyleri algılamaya zekâları yetmiyor gibi davrandıkça öfkeleniyorlar. Kendilerini duyurmaya çalışıyorlar ve bu sefer sosyal medyada öfkelenmeye başlıyorlar. Bu yüzden yeteneklerine uygun davranabilirsek kuşak çatışması da azalacaktır.”
Y veya X kuşağında olan ebeveynlerin idealleri ile Z kuşağı ideallerinin birbirini tutmadığı gözlenmektedir. Z kuşağı ebeveynleri kadar hırslı, idealist ve en iyisini yapma peşinde değil. Bunu tercih zamanında da çok görüyoruz. Çocuk başka bir meslek istiyor ebeveyn o meslekte var olamayacağını düşündüğü için hayatını yaşamasına izin vermiyor. Şuan bizim anlamadığımız ve bilmediğimiz bir sürü mesleklere ilgileri var ve bu meslekleri yapmak istiyorlar. Yapay zekâ ve kodlama gibi konulara yönelmeye başladılar. Bu bizim de kuşak olarak çok algılayabildiğimiz bir şey değil. Benim ebeveynlere tavsiyem onları daha çok duymaya çalışsınlar. Hangi kuşakta, hangi şartlar altında doğduklarını da fark etmeleri gerekiyor” dedi.
İçerik Stratejisti Özcan Yazıcı ise, gelecek için gençlere yol haritası hakkında şöyle dedi: X ve Y kuşağının hâkim olduğu bir Dünya’da Z ve Alfa kuşağını dijital ekosistemin şekillendirdiği geleceğe hazırlayacak bir eğitim modeli, eğitim yaklaşımı ne yazık ki mevcut değil. Ülkelerin eğitim sistemleri bugünün çocuklarını, gençlerini algoritmaların, yapay zekânın şekillendirmeye başladığı yeni Dünya’ya hazırlayamıyor. Z kuşağı, 100 yıl öncesinin ihtiyaçlarına göre planlanmış bir eğitim müfredatı, metodolojisine maruz bırakılıyor. Robotların yaygınlaşacağı, insan-makine işbirliğinin artacağı, birçok işin otomatize edileceği, çoğu iş sürecini algoritmaların çözeceği bir gelecek için çocuklara bugün sürekli “bilgi” yükleyerek onlara yardımcı olamayız.
Eğer değişim durmayacaksa (ki bu mümkün değil) ve mevcut eğitim sistemi çocukları/gençleri geleceğe hazırlayamıyorsa, açıkçası iş bizzat gençlerin kendisine düşüyor. Doğrusu gençleri bekleyen geleceğin de “sürekli öğrenmeyi öğrenme” temeline dayanacağı için kendilerini zaten bu gerçekliğe göre bugünden hazırlanmaları gerekiyor. Yani kendini sürekli geliştirme yeteneğini bugünden kazanmaları ve kişiliklerinde kalıcı hale getirmeleri bir zorunluluk haline gelmiştir.
Bakış Açınızı Değiştirin. Eğitim sisteminin tornalarından geçmiş ve bugüne kadar gelmiş olabilirsiniz, ancak bundan sonraki hikâyenizi “sürekli öğrenme ve yenilenme” esasına göre ilerletmek zorundayız. Bunun için sizi heyecanlandıran, yapmaktan, uğraşmaktan keyif aldığınız alanı, konuyu keşfetmelisiniz. Zorunlu değil, gönüllü bir iş, meslek alanı seçmelisiniz. Alacağınız üniversite diplomasının bunun için yeterli olması mümkün değil. Bu yetersizliği ve açığı ancak sizin özgür iradeniz ve kararlılığınız kapatabilir. Bunu sağlayabilmenin en iyi yollarından biri de çok kitap okumak.
Bilgi kaynaklarını dinamik biçimde takip etmelisiniz. Sizin için online ağın bir okul olduğunu kavramalısınız. Bu okulun müfredatını siz oluşturuyorsunuz. Yüzbinlerce, milyonlarca bilginin dolaştığı bir ağdan nasıl yararlanmanız gerektiğini, hangi kaynaklara (içerik kaynakları, kişiler, kurumlar vb.) odaklanmanız gerektiğini belirlemeli, bunları güncel olarak takip etmelisiniz.
Kabul etmek gerekir ki, bundan sonra iş ve özel hayatımızla ilgili birçok işi yapay zekâ, algoritmalar ve robotik sistemlerle çözüyor olacağız. Böyle bir gelecek içerisinde yeni nesil şirketlerin geleceğini, iş yapış şekillerimizi daha fazla insana ait güçlü değerler belirleyecek. Bilgiye ulaşma, bilgiyi bir araya getirme, bilgiyi yorumlama gibi yeteneklerinizi geliştirirken, gerek katılacağınız iş ekipleri içerisinde, gerekse bireysel olarak yöneleceğiniz iş süreçleri, girişimcilik hikâyelerinizde sizi güçlü kılacak yönler bugünden geliştireceğiniz bu değerler olacak. Yeter ki gençler içlerindeki o cevheri açığa çıkartacak idrak ve kararlılığa sahip olabilsin, o cevherin izini sürebilsin… Gerisi kendiliğinden gelecek zaten diye konuştu.
Kaynak: Ali Erbaş-Diyanet dergisi, Doğuş Üniversitesinden Klinik Psikoloğu Betül Çubuk, Özcan Yazıcı- İçerik Stratejisti