DUYARLI EBEVEYNLER DUYARLI ÇOCUKLAR

30 okunma Aralık 2020

Birkaç sayıdır gençler ve çocuklar üzerine yazı yoğunlaştı. Ama onlar bizim ve ülkemizin geleceği. En iyi yatırım onlara olmalı. 

Günümüz dünyasında hemen hemen her yerde kin ve öfkenin hâkim olduğu bir şiddet diline şahit oluyoruz. İnsanları merhamet ve şefkat hissinden uzaklaştırıp güzel duyguları yok sayan bu dil, çocuklarımızı da maalesef olumsuz etkiliyor. Bu noktada, bir başkasının acı ve hüznüne karşı duyarlı, içinde yaşadığı gezegene karşı kendini sorumlu hisseden bireyler yetiştirmenin önemiyle karşılaşıyoruz. Bu durum, ancak çocuklarımızın sevgi dilinin hâkim olduğu ev ortamlarını teneffüs etmesi ile mümkün görünüyor. Aynı zamanda mektep, mabet ve medyayı da içine alan, kalplerden kalplere merhamet ve şefkat şebekesi kuran bir gönül hareketinin varlığı da biz anne babaların işini kolaylaştıracaktır. Acaba anne babalar olarak bizler, çocuklarımızın karakterlerini güzel hasletlerle mayalayarak onların duyarlı birer insan olmaları için nasıl bir eğitim metodu izlemeliyiz?  

Sizin yorgunluğunuzu anlamadığı, sizden sürekli bir şeyler istediği için kızdığınız çocuğunuza bir hastalığı, özrü olan arkadaşından uzak durmasını söylediğiniz zaman en büyük ikilem başlar. Sosyal olarak denk görmediğiniz kişilere davranışınız, duruşunuz çocuğunuzun farklılıklara duyarlılığını yok edecektir. Televizyonda izlediğiniz ölümlere, okuduğunuz başkalarının acılarına, sokakta ya da çevrenizde olan diğer insanların acılarına siz ne kadar duyarlıysanız, çocuğunuz da o kadar duyarlı olacaktır. Duyarlı olmak demek, acıyıp, üzüldüm diyerek geçmek demek değildir. Duyarlı olmak demek nasıl paylaşırım, nasıl destek olurum, ben ne yapabilirim sorularını sormak, araştırmak demektir.

Babası hayattayken okul, sağlık ocağı ve fakirlere yardım konusunda cömert davranınca büyük oğlu önceleri kızmış ve bu kadara gerek yok demiş. 7 kardeşten 5 erkek olan diğer çocukları dururken bu işleri özellikle büyük oğluna takip ettirmiş. Bir süre sonra işin zevkini ve mutluluğunu yaşayınca kendisi yardımlara başlamış. İnsanın bu kadar huzur duyacağı yardım işlerini bilseydim daha önce başlardım demişti. 

Duyarlı çocuk yetiştirmeyi istemek kolay; zor olan, çocukların en önemli öğrenme yolunu kullanabilmeleri için onlara örnek olabilmek. Önce her ebeveyn kendisinin ne kadar duyarlı olduğuna bakmalı. Yediğiniz çekirdeğin çöpünü, elinizdeki kâğıdı yere atarken çocuğunuza çevreye duyarlı olmasını söylemeniz işe yaramayacaktır. Yanınıza yaklaşan kediyi, köpeği kovalarken hayvanlara duyarlığı öğretmek zor olacaktır.

İnsanlar ve diğer canlılar için dünyayı emin bir yer kılmak amacıyla duyarlı insan yetiştirmeyi öncelemeliyiz. Duyarlılığı; merhamet, şefkat, sevgi ve empatiyi içinde barındıran şemsiye bir kavram olarak düşünebiliriz. Narsist, şımarık ve bencil bir nesil yetiştirmek istemiyorsak duyarlılık eğitimine küçük yaşlardan itibaren başlamalıyız. Zira çocukluk çağı, duygudaşlık yeteneği kazandırmanın, şefkati geliştirmenin ve merhameti doğru bir şekilde kullanmayı öğretmenin en doğru zamanıdır. 

Peki, duygudaşlık ne demektir? Duygudaşlık, kişinin, kendisini muhatabının yerine koyarak olaylara onun bakış açısı ile bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecidir. Aslında duygudaşlığa, “insanın insanı duyması” da diyebiliriz. Buradaki duyma, kulağın değil; kalbin hissetmesidir. Duygudaşlık kurma konusunda oluşturacağı beceri, çocuğun ahlaki gelişimini olumlu yönde etkileyeceği gibi diğer insanlarla olan sosyal iletişimini de kolaylaştıracaktır.

Her düğünde komşu kızının koluna çimdik atarak “Artık sıra sana geldi” diyen yaşlı teyzeden usanan genç kız, mahallede bir cenazede yaşlı teyzenin yanına gidip koluna bir çimdik atarak “Artık sıra sana geldi” diyince yaşlı teyze bir daha genç kıza karışmamış.  Dolayısı ile duygudaşlık yerinde zamanında yapılırsa etkili olur. 

Şefkat ve merhamet duyguları ancak duygudaşlık becerisi sayesinde güçlenebilir. İnsanlarla duygudaşlık kuramayan kişinin şefkati gerektiği gibi tezahür edemez. Duygudaşlık sahibi olmak, diğer insanları duygusal anlamda okumak anlamına gelir. Kendi duygularımızı anlamadan başkalarının duygularını da anlayamayacağımızdan çocuklarımızın duyguları tanımalarına yardımcı olmalıyız. Karşıdaki kişinin acısını hissederek o acı için harekete geçmek ancak duygudaşlık sahibi ve merhametli kişilerde gördüğümüz bir davranıştır. Duygu körlüğü olan kişilerde bu hassasiyeti göremeyiz.  

Bizler, çocuklarımızın yüreğine ne ekiyorsak onu biçeceğiz. Şiddet ve hakaret ile büyütülen ya da böyle bir ortama şahit olan çocukların kalbinde sevgi yeşermeyecektir. Kalbinde sevgi olmayan bir kişi ise etrafındaki insanlara karşı hassasiyet geliştiremeyecektir. Ebeveynlerin, komşularına, arkadaşlarına veya karşılaştığı kişilere selam verme, teşekkür ve rica etme alışkanlıkları, çocukların başkasını görme ve takdir etme noktasında hassasiyet geliştirmelerini sağlayacaktır. Farkındalık, görme ile başlayacak, gördüğü ve takdir ettiği bir duruma karşı ise iç görü geliştirecektir. 

Çocuklarımızda duyarlı davranışların gelişmesi için onların bir başka hayata dokunmasına ortam ve olanak hazırlamamız etkili olabilir. Bu konuda çocuklarımızın küçülen veya iyi durumda olan eşyalarını, ihtiyaç sahibi veya sevdiği bir arkadaşına hediye olarak vermelerini teşvik edebilir, harçlıklarından bir kısmını ayırarak ihtiyaç sahipleri için biriktirmelerini destekleyebiliriz. Böylelikle çocuklarımızın paylaşmanın güzelliğini ve sevincini içlerinde hissetmelerine vesile olabiliriz. Ayrıca hasta olan biriyle ilgilendiğimizi, uyuyan birinin üstünü örttüğümüzü ya da başkalarını rahatsız etmemek adına daha sessiz davrandığımızı çocuklarımızın görmesi ve bu konunun onlara sözel olarak ifade edilmesi önemlidir. 

Bir başka nokta, çocuklarımıza evde bir canlının sorumluluğunu verebiliriz. Bir bitkiye su vermeleri, akvaryumdaki balıkları yemlemeleri veya bir kuşun bakımını üstlenmeleri gibi. Bu sorumluluk bilinci, onların vicdan gelişimlerine de katkı sağlayacaktır.

Çocuklarımızın sorumluluk almanın yanı sıra istekleri konusunda sınırları olduğunu bilmeye de ihtiyaçları vardır. Onların kendilerini dünyanın merkezine koyarak her istedikleri yerine getirilen bir çocuk krallığı oluşturmalarına müsaade edilmemelidir. Çocukların kendi ihtiyaçları ile başkalarının ihtiyaçlarını dengelemeyi bilmeye ihtiyaçları vardır.  

Çocuklarımızla katılacağımız sosyal sorumluluk projeleri de onların duyarlı birer birey olmalarına katkı sağlayacaktır. Birlikte bir ağaç dikme, çevreyi temizleme, sokak hayvanlarına barınak hazırlama gibi aktiviteler onlara kendilerini iyi hissettirecek çalışmalardandır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, duygu şemasının beyinde biyokimyasal kökeninin olduğunu ortaya koymaktadır. Merhamet, şefkat, acıma gibi duygular hissedildiği anda beyinde, “iç morfin” denilen endorfin, serotonin gibi mutluluk hormonlarının salgılandığı belirtilmiştir  Burada birine merhamet ve şefkat besleyerek yapılan yardımın veya yapılan bir iyiliğin mükâfatını, Yaradan’ın, beynimizde salgılanan mutluluk hormonu ile anında ödüllendirdiğini görüyoruz. 

Aşırı duygusal diye tanımladığımız, isteklerini ağlayarak yaptırmaya çalışan, hayır dendiğinde aşırı üzüldüğü için hayır denilmeyen çocuklarımızın bu davranışının duygusallık değil, bizim tutum sorunumuz olduğunu hatırlayalım. Çocukluk, insanların en duyarlı oldukları ve öğrenmeye, değişmeye en açık oldukları zamandır. Onlara doğru davranır ve örnek olursak; kendine güvenen, kendine yetebilen, sorumluluklarını bilen, hatalarının bedelini ödemekten korkmayan ama onları düzeltme cesareti ve becerisi kazanmış, kendileri dışında olan sorunlara duyarlı ve onları çözmek için uğraşan  çocuklar yetiştirmek mümkün olacaktır.

Çocuklarımızın kurduğu arkadaşlıklar, izledikleri TV programları ya da oynadıkları sanal oyunlar da onların duyarlılıklarını etkileyecektir. Okudukları kitaplarda veya izledikleri programlardaki karakterlerle ilgili çocuklarımızla yapacağımız konuşmalar, onların yüreklerine zehirli fikirlerin yerleşmesini engelleyecektir. Menfi kişi, olay ve ortamlardan onları mümkün olduğunca uzak tutarak ruhlarının güzelliklerle neşvünema bulmasına zeminler oluşturmalıyız.

İnsanı ve merhameti önceleyen duyarlı bir nesil yetiştirebilmek duasıyla...

Kaynak: Diyanet dergisi-Asuman Düzgün Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmeni-Prof. Dr. Bengi Semerci