Genellikle her insan, ebeveyn olduğunda çocukları üzerinden yeni bir hikâye yazmaya başlıyor. Fakat kendi hikâyesiyle barışık değilse bu ikinci hayatın iplerini sıkı sıkı elinde tutuyor. Dolayısıyla hikâyenin asıl kahramanı olan çocuk perde arkasına itiliyor. Bu durumun çocuklarımızın gelişimi açısından olası zararları nelerdir? “Bir çocuk için en ağır yük ebeveynlerinin yaşayamadığı hayatlarıdır.” der Carl Jung. Hayatın içinde bu cümlenin pek çok örneği ile karşılaşmışızdır. Oyuncaksız büyümüş bir baba, evi tıka basa oyuncaklarla doldurur mesela. Okuyamamış bir anne, anneliğini bir kenara bırakıp öğretmen olmaya kalkar çocuklarına. Çocuğu için en doğru en iyi hayatı, kendi yaşayamadığı hayatı merkeze koyarak belirler olmuştur artık ebeveyn. O, topluluklar önünde konuşamamıştır, çocuğu konuşsun ister, o giyinememiştir şıkır şıkır çocuğunu biblo bebek gibi giydirmeye başlar.
Pazartesi müzik, çarşamba yüzme, cumaları okuma kulübü, hafta sonu için de mutlaka düşünülmüştür bir şeyler. Ve sonuç: ardı arkası gelmeyen kurslar, “proje çocuk”a dönmüş evlatlar... Elbette her ebeveyn, çocukları için en iyisini, en güzelini ister ama çocuklarına hayal/ hayat tamircisi misyonu yükleyen aileler de ifrat ve tefritten sakınılmayan her durum gibi bu aşırılıklar da tehlikelidir. Ebeveyni tarafından proje çocuğa dönmüş olan insan yavrusu, aslında kendi olma ihtimalinden uzaklaşmıştır. Hız ve haz çağında çocuklarımızı “kendi olma cesareti” ne sahip bireyler olarak yetiştirmenin yolu, onları oldukları hâlleriyle tanıyıp kendi en iyi hâllerine ulaşmaları için desteklemekten geçer. Bu yüzden çocuklarımıza “hayal/hayat tamircisi” misyonu yüklememeliyiz.
Bir yetişkin olarak kendi marazlarımızı onarmak için çocuklarımızı araç yapamayız, yaşayamadığımız hayatların yükünü minik omuzlara yükleyemeyiz. Çocuklarımızın sağlıklı şekilde büyüyebilmeleri için temel ihtiyaçları; koşulsuz sevgi, merhamet, bol oyun ve harekettir. Hız çağından çocuklarımız da nasibine düşeni aldı. Kimi zaman anlık ilgilerin peşinden gidilirken hakiki yetenekler de ıskalandı. Çocuklarımızın ilgi alanlarını ve sahip oldukları yetenekleri keşfetmeleri için neler yapabiliriz? “Aşırı eğitim” hatasına düşen ebeveynler, çocuklarının yeteneklerini yeterince gözlemlemeden o kurstan bu kursa gönderiyorlar. Söz gelimi matematikten düşük not alan çocuğuna saatlerce özel ders aldıran anne baba, çocuklarındaki keşfedilmeyi bekleyen diğer yetenekleri görmezden geliyor; belki de çok iyi bir ressam, yazar, iyi bir usta, kısa yoldan yüzlerce meslek sahibi olabilecek çocuklarının yeteneklerini fark edemiyorlar.
Elbette, her ebeveynin çocuğu için isteği onun en iyi şekilde yetişmesidir. Ahlaklı ve erdemli olması, ruh ve beden bakımından sağlıklı olması, dinî inanç ve değerleri özümseyip yaşaması, sosyal hayatın gereği olan kuralları bilmesi, bir meslek ve sanat sahibi olması bu vesileyle hem kendine hem insanlığa fayda sağlayacak şekilde dünya geçimini doğru ve helal şekilde kazanabilmesidir. Ebeveynler, bu istek doğrultusunda da maddi ve manevi imkânlarıyla seferber olmaktadır. İstenilen şeyin bir insan yetiştirmek olduğu düşünüldüğünde de emeğin ne kadar büyük olacağı kaçınılmaz olur. Hem dünya hem ahiret mutluluğuna vesile olacak bu emek, bir çocuğa hatta gelecek nice nesillere bırakılabilecek en önemli manevi mirastır
Ellerinden yetenekleri alınmış, fıtratları göz ardı edilmiş her işleri ebeveynleri tarafından yapılmış çocukların gelecekte irade göstermesinin, doğru kararlar almasının ve sağlıklı bir şekilde hayata atılmalarının maalesef ki “iyi niyetle” önüne geçilmiş olur. Çocukların manevi eğitimini ihmal etmemek karakterinin ve iradesinin istikamet üzere gelişmesi için de önemlidir. Bu da küçük yaşlardan itibaren imanla birlikte ibadet şuurunun da geliştirilmesiyle mümkündür. Bunun için çocuğun yediklerini, giydiklerini düşündüğümüz kadar, manevi dünyasını da tezyin etmek gerekir.
Eğitim sisteminin dayattığı standart başarı kalıpları altında ezilen çocuklar ise hiçbir alanda başarı duygusu tadamıyor, kendilerini yeteneksiz bireyler olarak görüyorlar. Albert Einstein ise bu durumu “Aslında herkes bir dâhidir… Ama siz kalkıp bir balığı ağaca çıkma yeteneğine göre yargılarsanız, balık tüm ömrünü bir aptal olduğuna inanarak geçirecektir.” sözüyle özetliyor. Tüm bunların önüne geçmek için anne babalara düşen ise çocuklarını dikkatli bir şekilde gözlemlemek, yetenekli oldukları alanları keşfetmek ve çocuklarını bu alanlara yönlendirmek. İşte bu noktada temel zekâ tipleri bize güzel ipuçları veriyor:
Ancak; .çocuğun dünya hayatını inşa edecek her türlü eğitim ve imkân seferber edilirken ebedî hayatını inşa edecek manevi eğitimini ihmal etmek, ömre bedel bir emeğin hüsranına zemin hazırlayabilir. “De ki: Şüphesiz hüsrana uğrayanlar, kıyamet gününde kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır. İyi bilin ki bu, apaçık hüsranın ta kendisidir.” ((Zümer, 39/15)
Yeteneklerinin keşfi için onlarca kursa gönderilen evlatların, kulluğunu keşfine de rehberlik etmek ebeveyn için öncelikli bir vazifedir. “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen, duayı hakkıyla işitensin.” (Âl-i İmrân, 3/38) duasıyla emanet alıp bağrımıza bastığımız evlatların dünyada ve ahirette huzur ve sürur olması ancak bu ilk ve asli vazifeyi ihmal etmemekle mümkündür. Nitekim evlat yetiştirmek uzun mesailer gerektiren oyalayıcı ve bir o kadar da dünya gafletini beraberinde getirebilecek bir mahiyete sahiptir. Bu sebeple ilahi ikazda, “Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Münâfikûn, 63/9) şeklinde geçmektedir.
Bu yönüyle çocuk çok büyük bir nimet, aynı zamanda büyük de bir imtihan sebebidir. Bugün ebeveynler, iyi niyetle ama aşırı tutumlar sebebiyle çocuğun etrafında pervane olup onu hayatta bilgili, ahlaklı olmasının yanında hayatını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi için temel beceri yetilerine ihtiyaç duyduğu alanlarda güzel alışkanlıklar kazandırmak da önemli hususlar arasındadır. Bu yüzden çocuğun mayasına güzellikler ve manevi değerler ekecek iyi bir anne ve iyi bir baba çocuk için en büyük rızıktır. Çocuk dünyayı teşrif ettikten sonra, özellikle ilk çocukluk döneminin telafisi olmayan bir dönem olduğu unutulmamalı; çocuğun zihinsel ve duygusal gelişimine uygun tedrici bir eğitimle bu dönem değerlendirilmelidir. Çocuğun merak duygusuyla inanç ve ibadetlerle ilgili ebeveynine yönelttiği sorular titizlikle, hoşgörüyle ve sevecenlikle karşılık bulmalı, kalbi ve zihni şefkatle ikna olmalıdır.
Burada dikkati çeken önemli bir husus da Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) muhatabı çocuk da olsa onun varlığına, onuruna, şahsına verdiği değerdir. Aşırı korumacı bir tavırla, keskin yönlendirmelerden uzak, sorumluluk aldıran bilinçli bir rehberlikle hareket etmiştir. Çocuğa bilgili, ahlaklı olmasının yanında hayatını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi için temel beceri yetilerine ihtiyaç duyduğu alanlarda güzel alışkanlıklar kazandırmak da önemli hususlar arasındadır.
Çocuğun karakterini sağlam kılacak ve kendine olan öz değerini koruyacak diğer bir husus da fikirlerinin, düşünce ve kanaatlerinin büyükler tarafından saygıyla karşılanmasıdır. Bu noktada çocuğun ebeveynin bir uzantısı olmadığı, ayrı ve özel bir birey olduğu unutulmadan saygın bir diyalogla istişarî ortamlar kurulması gerekmektedir. "Kendisiyle istişare edilen kimse güvenilen insandır." hadisi doğrultusunda güven duygusuyla çocukları hayata hazırlamak da ebeveynin rehberlik edeceği önemli konulardandır. “Hiçbir anne-baba çocuğuna güzel ahlaktan daha hayırlı bir miras bırakamaz." (Tirmizî, Birr, 33)
Ebeveynin bu emek seferberliğinde eksik etmemesi gereken bir husus da her daim duayla kapıları çalmak ve “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle." (Furkan, 25/74) diyerek bu zorlu ama onurlu vazifeyi kolay kılması için Rabbimizden yardım istemektir. Çocuk çok büyük bir nimet, aynı zamanda büyük de bir imtihan sebebidir. Bugün ebeveynler, iyi niyetle ama aşırı tutumlar sebebiyle çocuğun etrafında pervane olup onu hayata hazırlamak isterken çocuğun kendini keşfetmesine ve ayakta kalabilme yetilerine zarar verebilmektedirler.
Gözümüzden bile sakındığımız çocuklar nahif, nezaketli, şefkatli ve değer veren bir yaklaşımla muhatap alınmayı, karşılıksız bir sevgiyle kuşatılmayı hak etmektedirler. Elbette onların isteklerine gönülden kulak kesilmeli, ihtiyaçları yerine getirilmelidir. Ancak ölçüyü kaçırarak onların sevgisi ve meşguliyetlerini hayatın tek merkezi hâline getirmek, çocukların psikolojik gelişimlerini de olumsuz etkileyecektir. Çocuğun mutlu, kendine yeten ve sorumlu bir birey olmasının önündeki en büyük engellerden birinin de onu gölgesi gibi takip eden, ona ve kendisine yeterli özgürlük alanı tanımayan anne baba tutumu olduğu da bilinen bir gerçektir. Çocuklar da her insan gibi eşref-i mahlûkattır, muhterem bir bireydir.
Çocuğa duyulan yoğun sevgi nedeniyle onun hatalarına göz yummak, yanlış taleplerine boyun eğerek Allah’ın yasakladığı seçimlerde bulunmak bir ebeveyn için evladın imtihan olduğu durumlardır. Değer merkezli değil de çocuğun her istediğini koşulsuz yerine getirmeyi hedefleyen bir yetiştirme tarzının, zamanı geldiğinde onun sorumluluklarını üstlenmesini ve Rabbiyle sağlam bir bağ kurup O’nu dost olarak tanıyabilmesini zorlaştıracağı açıktır
En güzel örneğimiz olan Allah Resûlü’nün buyurduğu gibi bir ebeveynin çocuğuna bırakabileceği en iyi miras güzel bir terbiyedir der.
Kaynak; Esra KALPAKÇI -Çocuk yetiştirmede denge-Hürrem IRMAK Psikolojik Danışman