ÇOCUĞA PARA KAVRAMI NE ZAMAN ÖĞRETİLMELİ?

30 okunma Ocak 2019

Maaşlar mı yetmiyor? Tüketim kültürü nümü bilmiyoruz. Marketlerde, oyuncakçılarda AVM’lerde kasa önlerine konulan çocuklara yönelik ürünler yüzünden ağlayan çocuklara mecburen aldıklarımızla bütçe açığı vermekteyiz. Sadece bütçe açığımı vermekteyiz yoksa mutsuz çocuklar da çoğalmakta mıdır? 

Modern dünyanın tüketim kültürünü desteklediğini, bunun da bireyleri yalnızlaştırıp mutsuzluğa sürüklediğini belirten psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, tüketim bilincinin küçük yaşlardan itibaren çocuklara verilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Zaman, kaynak ve para yönetimi çocukluktan itibaren öğretilmeli. Kaynak yönetimini çocuğa öğrettiğimiz zaman israf konusunda da gelecek planlamayı öğretmiş oluyorsunuz” dedi. Öyle ki, para harcamayı öğrenemeyen yüzlerce çocuk büyüdüğünde Doktor, Avukat, Mühendis olmasına rağmen kazandığı parayı boşa harcamakta ve yaptıkları akılsız yatırımlarla yılların emeği boşa gitmektedir. 

 Değişen tüketim alışkanlıkları ve israf konusundaki değerlendirmelere göre modernizmle hayat felsefesi değişti. Değişen tüketim alışkanlıklarının bütün dünyayı etkilediğini belirten Tarhan, “İsrafa değinirken Kaliforniya sendromundan bahsediyor. Kaliforniya sendromunun en önemli belirtisi hedonizm. Hedonizm, hayat amacı olarak kişiye zevklerinin peşinde koşmayı düşündürüyor.  İnsanlar zevk peşinde koşmayı benimsedikleri için insanların satın alma davranışı değişti” dedi.

Kişi, ihtiyacım var mı sorusunu sormalı! Satın alma davranışının daha çok kişinin o anki ruh halini düzeltmeye yönelik olduğunu kaydeden Tarhan, şunları söyledi: “İnsanın satın alma davranışında günümüzde iki parametre var: Biri canım bunu almak istiyor diyor, ikincisi istek ve ihtiyaç dengesini kişinin öğrenmesi gerekiyor. İnsan gördüğü her şeyi almak ister. Bu gayet doğal bir durum ama insanın kendisine ‘İhtiyacım var mı?’ diye sorması gerekiyor. Günümüzde bu soruyu kendine sormayan birçok insan görüyoruz. Evi butik gibi. Satın alma davranışı kişiyi rahatlatmaya dönüştüğü için bu sefer de kişi borçların içinde ikinci bir sıkıntıya giriyor. Kaliforniya sendromu kavramı, daha çok o bölgede görüldüğü için bu ad verilmiş, psikiyatri kitaplarına girmiş bir şey değil daha çok toplumun davranışlarını özetleyen bir şey.” 

Benmerkezci tutum aile içinde sorunlara yol açıyor. Kaliforniya sendromunun ikinci özelliğinin benmerkezcilik olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Benmerkezci kimse, bir şey alırken kendi ihtiyacına göre alır.. Eşi varsa eşini düşünmez. Kişi sadece kendisini düşünür, ailesini düşünmez. Bu da bir süre sonra aile içinde tartışmalara yol açıyor. Evlilik durumunda ben dünyaya bir defa geldim, niye çile çekeyim diye düşünüyor, böyle hastalar eşini terk ediyor” dedi.

Kaliforniya sendromunun üçüncü özelliğinin narsistik olduğunu kaydeden Tarhan, “Narsistik özelliği fazla olan insanlar, dünyanın merkezine kendilerini alarak yalnızlaşıyor. Kişi eğer güçlüyse yanında duran birileri oluyor ama güçsüzse kimse yanında kalmıyor. Bu sefer kişi yanındakileri suçlamaya başlıyor.

Çevre değiştiğinde genler de değişiyor. Sendrom sonunda mutsuzluğun ortaya çıktığını, bunun sonucunda da kişi için depresyona giden bir süreç başladığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insanın hayat felsefesini düzeltmesiyle ilgili pozitif psikoloji alanı ve mutluluk biliminin ortaya çıktığını söyledi.

Tarhan, “Bunların hepsi insanın hayat felsefesini düzeltmesiyle ilgili. Yapılan araştırmalar epigenetik olarak kişinin çevresi değiştiği zaman genlerinin de değiştiğini söylüyor. Değişen genler de kalıtsal olarak iki üç nesil aktarılıyor. Kişinin hayat tarzı kişiliğini de şekillendiriyor. Kendi çocuklarına da nesillerde devam eden bir durum ortaya çıkıyor” dedi. 

 

Neden tüketmeden mutlu olamıyoruz? Günümüz insanının tüketimi mutluluk gerekçesi gördüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, özellikle televizyonun tüketim alışkanlıklarının değişmesinde etkili olduğunu belirterek şunları söyledi: “Bunda en önemli etkenlerden birinin televizyon olduğunu düşünüyorum. Özellikle hanımefendiler dizilerden çok etkileniyor. Şaşalı bir hayat var. Evler, yemekler, kıyafetler vs. Sonrasında bu da tabi tüketime yol açabiliyor. Neden biz tüketmeden mutlu olamıyoruz? Burada da ben merkezciliğin etkisi büyük. Kimi insanlarda ‘Sen çalış ben yiyeyim’ diye bir anlayış gelişiyor. Kapital sistemin şu anda dünyada oluşturduğu düzen şu; ‘Başkası açlıktan ölse bana ne.’ Bu anlayışı geliştiriyor. Bunun sonucunda da insanlar arasında gelir adaletsizliği artıyor. Kapital sistem, tüketimi teşvik ediyor. İnsanlardaki değerlilik ölçüsü değişiyor. İnsanlar daha önce iyi insan olduğu zaman değerli oluyordu, şimdi güzel veya yakışıklı olduğu zaman değerli oluyor algısı ortaya çıktı. Bunun sonucunda da çocuklar da böyle yetişiyor.”

“En önemli ölçek güzellik kabul ediliyor” Batı kültürünün yol açtığı anoreksiya gibi hastalıkların olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu eski Roma’da da varmış. Roma’nın son dönemlerinde fiziksel görünüm o kadar yüceltilmiş ki insanlar iyiyi ve kötüyü buna göre ölçülüyor. Şu anda dünyadaki en önemli ölçek güzellik olarak kabul ediliyor. İnsanlar olamayacakları şeyleri hedeflediği zaman mutsuzluk çoğalıyor. Genç kızlar Hollywood yıldızlarına benzemeye çalışıyorlar. Devamlı beden imajı ile uğraşıyorlar. Bu sorun sadece Türkiye’nin değil, dünyanın sorunudur.

Çocuklara sevgiyi akıl kabında vermek gerekiyor. .Değerlerin önemini yetirmesine bağlı Batı’da çocuklarla başlatılan rastgele iyilik projelerini bizim de yaptırmamız gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çocukların yaşadığı dünyanın dışında yaşayan bir dünya var. Bunları çocuğa öğretmemiz lazım yoksa konformist bir gençlik yetişecek. Anne babanın görevi çocuğun her dediğini yapmak değil. Çocuk her istediğini elde ettiği zaman git gide istekler de büyümeye başlıyor. Bu sefer anne baba şikâyet etmeye başlıyor. Çocuklara sevgiyi akıl kabında vermek gerekiyor” .

 “‘Yiyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz.’ Ayet-i Kerim ile de sabit. Bunu nasıl ele almak lazım, israftan kaçınmak için neler yapmak lazım? Nasıl bu kadar israf toplumu olduk?  ‘Yiyiniz içiniz ama israf etmeyiniz’ şeklindeki ayet her şey için geçerli; zaman, yemek, para ve her şey için. İnsanın zaman yönetimini öğrenmesi gerekiyor.  Çocuğa 10 yaşına gelmeden para kontrolünü öğretmek gerekiyor. Kaynak yönetimini çocuğa öğrettiğimiz zaman israf konusunda da gelecek planlamayı öğrenmiş olur. Bilimsel olarak da destekleniyor. Bunun küçük yaşta öğrenilmesi gerekiyor. Kültürümüz ve inanç sistemlerimiz bunu destekliyor.

Bu konuda doğu kültüründe tabakta yemek bırakmak günaha yakın görülürken batı kültüründe tabaktaki yemeği bitirmek ayıp ve görgüsüz sayılıyor. O yüzden batıda yüzlerce yemek ve ekmek çöpe gidiyor.

Çocuk modelleme ile öğreniyor. Varlıklı kimselerin iyi eğitim almamış çocukları mirasyedi haline geliyor. Şirketler iki üç nesil ancak devam edebiliyor. Burada nesillere öğretmek gerekiyor. Ki bu konuda Türkiye de ilk Finans Mühendisliğinin proje babası Erdoğan Kutlu;  “Ülkemizde nice doktorlar, Avukatlar, Sanatçılar çok para kazanıyorlar ama harcamasını bilmiyorlar. Bilmedikleri işlere girmeleri yüzünden çok para kaybettiler. O yüzden para kazanmak önemli değil, harcamak önemli diyerek bu mühendisliği ülkemize kazandırdık demişti.  Aksi halde iki nesil üç nesil sonra tembel ve amaçsız nesiller ortaya çıkıyor. Varlıkla imtihan, yoklukla imtihandan çok daha önemli. Bu tür bilgiler, modelleme ile öğreniliyor. Anne baba ne yapıyorsa çocuk da ona göre yapıyor. Çocuğun tutumlu olmayı anne ve babadan öğrenmesi gerekiyor. Çocuğa küçük yaşta kaynak yönetimini öğretirsen çocuk zihinsel beceri geliştiriyor. Anne babanın çocuğun sadece akademik başarısını değil, sosyal başarısını da önemsemesi gerekli. Eğitim sistemimizde de davranış geliştirmeyi temele almak gerekiyor. Eğitim sistemi, hayat felsefesi kazandırmalı. 

Ayette bu konunu önemine şöyle değinilmiş: “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya hakkını ver ve sakın saçıp savurma.”(İsrâ,17/26). “Çünkü saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir…”(İsrâ,17/27).

Çocuklar özellikle beş yaşından önce, dengeleri pek iyi anlayamaz. “Dondurma mı yoksa simit mi istersin” diye sorduğunuzda muhtemelen ikisini de isteyecektir. Uzmanlar çocuklara tercih yapmayı ve seçenekler arasında birinden vaz geçmesi öğrenmesinin önemli olduğunu söylüyor. Böylece istek mi ihtiyaç mı algısını kavraması daha kolay olur. Yani çocuklarınız bir şey istediğinde bir diğerinden vaz geçebilmeyi öğrenmelidir. Böylece öncelik sıralamasını da kafasından yapmaya başlar.