BİR KAPASİTE GÖSTERGESİ OLARAK YALAN

30 okunma Kasım 2022

Yalan söyleyebilmek çok büyük beyin kapasitesi ve gelişmişlik ister. Belli bir yaşa kadar çocuklar ve saf dediğimiz kişiler yalanı beceremezler. Beyin potansiyelleri henüz o derece gelişmemiş, açılmamıştır. Biraz ters mi geldi size bu söylem?

“Yalan söyleme ve beyin gelişimi arasındaki doğru orantıyı bilseydiniz çocuğunuzu ilk yalanında paylamaz, belki de kurgu ve hayal kapasitesi açıldı diye kutlama yapardınız” diyor Sinan Canan. Çocuğun ilk yalanını kutlamak? Aferin yavruma maşallah, ilk yalanını söyledi teyzesi!

Var olanı olduğu gibi anlatmak düz bir iş. Yalan, var olana anlam yükleyebilme ve onu kabul ettirebilme cihetiyle kapasite işareti. Ancak gelişmiş beyin yalan söyleyebilir. Tabii ki bu gerçeklik bir yana toplumsal ve ahlaki planda yalandan uzak durulmalıdır.

İnsan menfaatini korumak, ceza almamak, yaptırımlardan kaçmak ve kendisini öteki insanlara daha iyi ve saygın göstermek üzere yalana başvurur. İnsanın insana karşı zarar vermesi ve suçların delillendirilmesi adına yalanın tespiti çok önemlidir.

İnsan kendisine niçin yalan söyler? Başkaları bir yana neden kendini kendisi hakkında belli yalanlara ikna eder? İnsan kendiyle barışık yaşamak isteyen bir canlıdır. İç aleminde barışın çökmesini istemez. İçinde savaşa dayanamaz. O yüzden kendine söylediği yalanla dengede kalır. Hiç kimse kendine ben çirkinim demez. Beceriksizim de demez. Aklım kıt da demez, dememelidir. İçsel tutarlılığını bozmamalıdır. Benlik ve kimlik, iç tutarlılık eseridir ve kendimize söylediğimiz yalanlarla biçimlenir. Bu manada en büyük yalanımız egomuzdur.

Kişi yalan söylemeye devam etmekle; kendine dönük sevgi ve ilgiyi arttırabileceğini; kendine karşı zorlama, baskı, tehlike ve aykırılıkları azaltabileceğini düşünür. Bunların yalanla oluştuğunu gördükçe de yalan işini abartır. Yalanda ustalaşan insan; karakter ve kişilik bozulması yaşadığını da görmez artık. Kişilik ve karakter haline dönüşmüş yalan; insanın ruhsal dünyası ve insani değerler adına çok büyük bir yıkım ve kayıptır. Hakikate ulaşmanın insana zor gelişi; öncelikle kendine söylediği yalanlarla yüzleşme deneyimi gerektirmesindendir. Hakikate erme; kendine söylediği yalanlardan kurtulma, iç barışını bozma, zihnin istediği tutarlılığa karşı çıkma, içsel uyumu yıkma demektir. Kolay mı?

İnsan hakikate erme yolları konusunda da yalancılığı bırakmamış; hayali alemler, mertebeler, kavramlar, basamaklar, menziller üretmiştir. Aman kendime dokunmayayım da bilerek, öğrenerek gerçeğe ereyim, arzusudur’’, bu. Kendi yalan dünyasını yıkmadan gerçeğe yol almak? Alınır mı?!.. Alınır tabii. Mertebe de elde edersin, övgü de alırsın, bilginle ve düşüncenle kitleleri etkiler, sözlerinle on binleri büyülersin. Ya kendin? Ya içten içe kendine söylediğini bildiğin yalanların? Onlar öylece dururken hakikate ermek? Bir daha mı düşünsek şu hakikat işini?

BOŞLUK TAMAMLAYAN BEYİN VE YALAN

İnsan işine geldiği noktada yalan söylemekten çekinmeyen varlıktır. Esas olan yalan söylememektir. Hayat yalanlar ve yalancılarla doludur. O halde bize düşen sadece yalan söylememek değil, bize söylenen yalanı da deşifre edecek donanıma sahip olmaktır. Kandırılanlar, aldatılanlar genellikle kendilerini iyi niyet ve kalbin temiz olması ile savunurlar. Oysa insana düşen böylesi bir acziyet savunması değil, yalanı çözümleme becerisidir. Biraz tuhaf gelecek ama yalanı deşifre; en az yalancı kadar yalan mekanizmasını da bilmeyi gerektirir.

O halde peygamberimizin de hadisinde söylediği gibi; “Ne zulmediniz ne de zulme uğramanıza müsaade ediniz.” hadisi çerçevesinde sadece yalan söylememek yetmez. Biz, bize söylenen yalanları da deşifre edebilecek donanımı elde etmek, oyuna gelmemek zorundayız. İyi niyet, kandırılmanın mazereti olamaz! Yalan olmasaydı hiçbir sanat olmazdı. Düşünün; edebiyat ve sinema külliyatı yalan; kurgu eseridir. İşin daha ilginci yalan söyleyen kişilerle yazarlar ve senaristlerin beyni aynı çalışmaktadır. Yalanın üretildiği yer ile sanatsal kurgunun üretildiği beyin bölümü aynıdır!

Beynin “boşluk tamamlama” özelliğini biliyor musunuz? Beyin, eksik resmi kendine göre tamamlar. Sinema bunun üzerine kuruludur. Bir ev gösterilir dışarıdan sonra bir odada film akar. Biz dışını gördüğümüz evle içi aynı diye inanırız. Oysa değildir. Beyin boşluk tamamlamıştır. Bir adamla bilinmeyen bir kadın bir yan yana görülmüşse görenlerin beyni boşluğu hemen aşk ilişkisi diye tamamlar. Beyin boşluk sevmediği için aşk ilişkisi, gayri meşru ilişki diye etiketi vurur. Belki de olay hiç de öyle değildir.

Beynin boşluk doldurma özelliğine İslami literatürde zan adı verilir. İnsan, boşluk hissettiği yerleri zanla doldurur. O bana yan baktı, demek ki beni sevmiyor. O bana gülümsedi, demek ki bana vurulmak üzere. O, bugün ters davrandı, demek ki aleyhime planı var. Hepsi zandır. ‘’Ey inananlar, zandan çok sakının! Zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın; biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemeği sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O halde Allah’tan korkun….’’ (Hucurat-12) Ayrıca, dinimiz yalanı haram kılmış ve şiddetle yasaklamıştır. Bakara Suresi, 10. ayet: "Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azap vardır." der.

Zan; insanın kendi kendisine yalan söylemesidir. Zanlar çoğaltılır ve dış dünyaya yayılırsa iftira, bühtan, kötüleme, aşağılama boyutlarına kadar varır. Toplumsal kırgınlıkların, zıtlaşma ve çekişmelerin altında da beynin kendine yalan söylemesi; zanlar vardır. Çare var mı? Zannın önüne geçmenin çaresi İslami kültürde hüsn-ü zan olarak ifade edilir. Yani mademki beynin rahat durmayıp boşluk tamamlıyor, bari bunu iyi niyete dönüştür! Gördüğün kötü de olsa iyiye yor! İçenleri gören genç hocasına rakı çekiyorlar demiş. Hoca; ayrandır o, ayran demiş!

Bu hüsn-ü zan sahnesinde hoca bile bile lades mi dedi? İşlenen harama göz mü yumdu? Hayır. Ya ne yaptı? Talebesini zanna düşme günahından korudu. Birileri hakkında gıybetin önünü kesti. Kendinin de zanna alet edilmesine mani oldu. Hüsn-ü zannın mantığı işte budur. Yalan ne kadar kötü ise yaşanan şu hayatta “Doğrucu Davut” kesilmek de o kadar kötüdür. Hayata tutunamayan, dışlanan, ezilenlere bir bakınız! Yalana, yanlışa tahammül gösterememenin farklı bir bedelini öder onlar da. Hayatın doğal yalanları karşısında alınacak tavır mühimdir.

Hepimiz konuşurken, yazarken, anlatırken bir miktar abartmaz mıyız? Abartma az da olsa gerçeği süslemek, cazip kılmak amacı ile yalan söylemek, gerçeği çarpıtmak değil midir? Bunu hemen herkes yapıyorsa yalanlar karşısında insan esnek ve gerçekçi bir tutum geliştirmeli değil mi? “Yalan söylemek; gerçek hayatın katlanılmaz sıkıcılığından kurtulmak için hoş bir kaçış yoludur.” demiş ünlü yazar Oscar Wilde. Yalanı meşru mu göstermiş, yoksa yalana dair iyi bir durum ve hayat tespiti mi yapmış?

Hayatın gerçeklerinden kaçmak adına, stresi alt etmek adına hayal kurmaz mıyız? Hayal kurmayan insan var mıdır? Her kurulan hayal insanın kendine söylediği bir yalan ve kendi kendini kandırması değil midir? Kurmayalım mı o vakit? Yalanı bıçak gibi değerlendirmek herhalde gerçeğe daha uygun olur. Bıçakla adam da öldürülür, ekmek doğranıp yemek de yapılır, bir yaraya neşter olarak kullanıp deva da verilebilir.

         Kur’an’da dil ile ilgili kavramlar arasında sıfat olarak “kâfir”den sonra “doğru” ibaresi (58 ayette 59 kez) en çok tekrar edilmektedir. Adeta doğru olmayanların kâfir olma riskinin yüksek olduğuna dikkat çekilmektedir. Konuşma becerisi ile ilgili ibarelerin tekrarında birinci sırayı yalan almakta, bütün kötülüklerin anasının bu davranış olduğu vurgulanmaktadır. İncelediğimiz Kur’an mealindeki ayetleri temel aldığımızda, iletişimle ilgili olarak geçiş frekansı en yüksek birinci ibare “de ki”, ikinci ibare ise “yalan”dır. Sure bazında ise “yalan” birinci sırada gelmektedir

Bir Allah dostu: “Yavrum işten okuldan atılacağınızı bilseniz de asla yalan söylemeyin. Dürüst olursanız size bir kapı kapanır ama binlerce yeni kapı açılır demişti.

Bana yalan söyleyenlere teşekkür ederim. Bana gerçeklerin gücünü öğrettiniz, diyor alim.

Kaynak: Mehmet Doğramacı-Değiniler