PİREYİ DEVE YAPMAYIN

30 okunma Temmuz 2024

Pire deneyini bilirsiniz sanırım?

Kişisel gelişime, NLP’ye merakı olanlar mutlaka bir yerlerden duymuş ya da okumuşlardır?

Neyse, deney şöyle:

“Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiğini görür. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışır ama kafalarını tavandaki cama çarparak düşerler. Zemin sıcak olduğu için tekrar zıplarlar. Tekrar başlarını cama vurular. Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 cm’den fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler. Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte 30 cm zıplar. Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkânları vardır ama buna hiç cesaret edemezler.

Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı ‘hayat dersi’ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçmazlar. Çünkü engel artık zihinlerindedir.

Onları sınırlandıran dış engel (cam) kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel (burada ’30 cm’den fazla zıplanamaz’ inancı) varlığını sürdürmektedir.

Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini göstermektedir. Bu pirelerin yaşadıklarına “Cam tavan sendromu” denir.

Yukarıda anlattığım pire deneyini kişisel gelişim uzmanı Mümin Sekman’ın ‘Her Şey Seninle Başlar’ (Kişisel Kurtuluş Savaşınızı Başlatın) isimli kitabında okumuştum. Çok hoşuma gitmişti. Hayat ne kadar da acımasızdı. Her derdin çaresi, siz olduğunuz halde çaresiz olmayı öğretiyordu. Ve adına da, birey psikolojisinde öğrenilmiş çaresizlik deniyordu. Kimimiz gerçekten kafalarımıza geçirilen cam fanuslarda kapana kısılmış bir hal içinde, yaşamlarımızı sürdürüyorduk. Kimimiz ise cam fanuslara kafalarımızı kendimiz hapsediyorduk. Camdan tavanlarımızın yüksekliği kadardı hayallerimiz ya da camdan tavanlarımızı kırdığımız zaman kavuşabiliyorduk hayallerimize ve gerçek olmalarını sağlıyorduk.

Yetişme veya yetiştirilme biçimimiz, sosyokültürel yapımız, etrafımızı saran toplum mühendislerinin bizler için çizdiği çerçevenin sınırları, hayattaki tecrübelerimiz, öğrendiklerimiz ve bildiklerimiz hatta bunları ne kadarını uygulayabildiğimiz gibi özellikler hayatta ne kadar yükseğe zıplayacağımızın genel hatları ile çerçevesini çiziyordu aslında.

Kendimden örnek vermem gerekirse, lise hayatım boyunca avukat olmanın hayalini kurmuş ama ailem izin vermediği için üniversite tercihlerimin arasına dahi yazamamıştım. Annemin eğitim hayatındaki sıçrama hamlesi, ilkokulda sona erince öğretmen olma hayallerini benim gerçekleştirmemi istemişti. Köy yerinde cam tavanlarını kıramayan annem gibi masum genç kızlar, kendi kızlarının üniversite okuyarak kırabileceğini düşündüler. Aslında kırıldı da. Annelerimizin kafasındaki cam tavanlardı kırılanlar. Bizlere meslek seçme ya da üniversitede okuyacağı şehri seçme şansı tanımayarak yeni cam tavanlarımızı istemeden inşa eden yine onlardı. Onlar için vazgeçmiştik daha yükseğe zıplamaktan.

Evet, bu vazgeçmeler pek çok hayalimizin başarıya ulaşmamasının temel sebebidir. Aile yapısı, toplum baskısı, bulunulan sosyal çevrenin değerleri, dönem koşulları, erk yönetim, anne- babaya duyulan saygı ya da korku ve belki de iktidar gibi pek çok faktör vardı vazgeçmelerimizin altında. Zihnimize yer eden bu tabularla zincirlemiştik kendimizi. Ve kendi kendimize koyduğumuz engellerdi etrafımızı saran camdan duvarların, tavanların yüksekliği. Kısacası kendi kendimizi etkisiz hale getirmiş hayatlarımızın pirelerinden kocaman develer yapmıştık.

Buraya kadar, Pire deneyi ile özdeşleştirerek anlatmaya çalıştığım Cam Tavan kavramı, kişinin potansiyelini ulaşılmaz kılan ve başarısını değersizleştiren görünmez bir handikabın metaforik tanımıdır aslında. Bu kavram psikolojide Cam Tavan sendromu olarak da ifade edilmiş ve kişilerin üst düzey pozisyonlara yükselmesini engelleyen görünmez bariyerlerin varlığını simgelemiştir. Üstelik bu durum başarısızlık, deneyim eksikliği ya da yeterince çabalamamış olmaktan da kaynaklanmaz aslında. Hayatın hemen her alanında kariyer ilerlemelerinin bu şekilde engellenmesi, kafalarının karışmış, yönünü kaybetmiş, depresif veya izole edilmiş hissetmelerine de sebep olabilir. Sonuç olarak bu kişiler güvensizlik, öfke veya içerleme hissedebilir ve kendilerinden şüphe etmeye başlayabilirler.

Ülkemizde bu konu ile ilgili ne gibi çalışmalar var bilmiyorum ama yaptığım araştırmalara göre, ABD Çalışma Bakanlığı, kadınların ve azınlıkların ilerlemesinin önüne geçen engellerle ilgili artan endişeye yanıt olarak 1991 yılında Cam Tavan Komisyonu'nu kurmuştur. Ardından yönetim ve yönetici düzeylerinde çeşitliliği artırmak için şirketlerin benimsediği veya üstlenebileceği politikaları ve mevcut engelleri belirlemekle görevlendirilmiştir.

Bunun sonucunda komisyon, nitelikli kadınların ve azınlıkların karar verme pozisyonları için rekabet etme veya kazanma fırsatının reddedildiğini bizzat tespit etmiştir. Ayrıca hem çalışanların hem de işverenlerin algılarının genellikle kadınları ve azınlıkları olumsuz bir şekilde ele alan klişeleri içerdiğini de bulmuş bu konuyla ilgili çalışmalar yürütmüştür.

Aslında Cam Tavan sendromu, uzun yıllar boyunca çoğunlukla işyerindeki kadınlarla ilişkilendirilen bir kavram olsa da ya da iş dünyasında kadın azınlıklar için kullanılan bir terim olarak karşımıza çıksa da son zamanlarda işletmeler içerisinde yapılan bilimsel çalışmalara göre artık erkeklerin de cam tavan sendromuna maruz kaldıklarından söz edilmektedir. Çünkü Cam Tavan sendromu bir işletmede kadın ve erkek çalışanlara yönelik eşitsizliğin olduğu her yerde ortaya çıkabilmektedir. Son yıllarda gerek ülkemizde gerekse küreselleşen dünyada kadınların da girişimci ve lider yönleri ön plana çıktığından dolayı kadın ağırlıklı olan ve üst yönetimde kadının olduğu bir işletmede erkeklerin de kadınlar tarafından arka planda bırakıldıkları hatta zorbalığa maruz kaldıkları duyulmaya başlanmıştır.

Ancak yine de bütün bilimsel çalışmalar kadın yöneticilerin ve kadınların kariyer ilerlemelerinin kadının kadına gösterdiği tutumlarla daha fazla engellendiğini, kadın kadının yurdudur felsefesinin kadın kadının kurdudur felsefesine döndüğünü ortaya koymaktadır. Eh ne diyelim, Âdemi kandırabilmiş, cennetten atılmasına sebep olmuş bir Havva egosu başka kadınlara ne yapmaz?

Neyse şaka bir yana cam tavanlarımız zannettiğimiz kadar yüksek değil! Kırabilmeyi başaranlar özgürlüğüne kanat açacak ve istediği kadar yükseğe uçacaklardır. Yüksekten baktığım için değil yükseldikçe alçalmayı öğrendiğim içindir bu tecrübem. Sevgi ve saygılarımla.