GİDENLER NELER YAŞIYOR?

30 okunma Haziran 2025

“We Live On In What We Leave Behind “

(Geride bıraktıklarımızla yaşamaya devam ederiz)

ROM - Toronto Müzesi Duvarında bir yazı

 

Kanada’ya neden gidemedim?

 

İlk Kanada vizemi 2019 sonunda almıştım. 20-21 yılları Pandemi ’ye denk geldi, dünya genelinde seyahat kısıtlamaları geldi ve iki yıllık vizem boşa gitti. Gidemediğim o gezi hep bir uhde olarak içimde kalmıştı. Gitsem neler görür, kimlerle karşılaşır, neler yaşardım? Nihayet Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın ( BTSO)Toronto Gezisi sayesinde yeniden vize aldım. Normal şartlarda vize randevusu bile vermeyen Kanada, bu iş seyahatimiz dolayısıyla 8 yıllık vizemi onayladı. Kalan pasaport sürem 8 yıl olduğu içindi, 10 yıl olsa 10 yıllık vereceklerdi. Bursa’dan 50 kişilik bir sanayici ve iş insanı heyetiyle 5 günlük Toronto seyahatimiz oldu. BTSO üyesi olan şirketlerin büyük çoğunluğu makina, kalıp İmalatçısı ve satıcısından oluşmuştu. Grupta Bursa’nın medarı iftiharı olan Körük camiasını ben temsil ettim ve süspansiyon körüğünde Bursa’nın marka haline geldiğini burada da gördüm.

 

Trump Tarifesi Kanada’yı zorluyor mu?

 

Toronto’da ilk günüm iş görüşmeleriyle geçti. Toronto Konsolosumuz ve Ticari Ateşemizle tanışma fırsatı bulduk. Genellikle burada iş yapan veya iş yapanlara danışmanlık sunan Türklerle bir araya geldik. Söyledikleri ortak noktalar; Kanadalı tüketicinin hem rahatına düşkün hem de muhafazakâr olduğuydu. Hizmeti, ürünü bizzat ayağına isterdi, alışkanlıklarını zor değiştirir; yeniliği zor benimser lakin alıştığı markayı kolay kolay değişmezdi. Toronto’da Fırat kardeşimi de görme fırsatı buldum. Bu derginin sahibi, kıymetli Abim Yaşar Diken’in küçük oğlu Fırat 2 yıldır burada ikamet ediyor. Kanada tüketicisiyle ilgili benzer tespitlerde bulundu. Fırat burada Handyman yani eve usta gönderen bir şirkette organizatör olarak çalışıyor. Kanada vatandaşları Amerika ile ortak pazar durumunda oldukları için tedarikin ekseri kısmını oradan ithal etmeye alışmışlardı. Fakat Trump’ın yeniden ABD Başkanı olması ve Kanada’ya yüksek gümrük tarifesi koymasıyla bu kolaylığı kaybetmek üzereler. Şimdi kendi tedarik ve ithalat zincirlerini kurmaya çalışıyorlar.

 

Müze deyip geçelim mi?

 

Yurtdışı seyahatlerimde fırsat buldukça müzeleri de görmeye çalışırım. Geçen ayki Totonto seyahatimde, Kanada’nın en büyük müzesi olan Royal Ontario Müzesi (ROM)’u gezdim ve adeta büyülendim. 1914’te ilk kez ziyarete açılan Kanada’nın bu en popüler müzesinde bugüne kadar 13 Milyon eser sergilenmiş. ROM’da sergilenen parçalar 80 Bin yıllık insanlık tarihinden başlayıp 450 Milyon yıllık yeryüzü tarihine dek uzanıyor. 25 metrelik Dinozor iskeletinden, 100 Kilogram ağırlığındaki 10 Milyon Dolarlık altın paraya, 25 metrelik ağaç totemlerden, Mısır mumyalarına, Mars’tan düşmüş meteor parçalarına kadar nefes kesen bir koleksiyon sunuyor. ROM bir müzeden çok daha fazlası, adeta 3 boyutlu bir Dünya Atlası, 4 boyutlu bir tarih ansiklopedisi. ROM’daki koleksiyonların önemli bölümü, varlıklı ve tarihe meraklı ailelerin bağışlarıyla toplanmış. Giriş ücreti 30 CAD (Kanada Doları)

 

Müze gezmek neden önemli?

 

Müzenin hemen girişinde karşılıklı yerleştirilmiş, komple tek ağaçtan oyulmuş 25 metrelik totemler karşılıyor sizi. Tabelasındaki barkodu okutunca bir video çıkıyor ve bu totemlerin hikâyesini anlatıyor. Pasifik kıyısında yaşayan Kanada Kızılderilileri tarafından mitolojik figürleri canlandırmak ve kadim kültürlerini yaşatmak için özel ağaçlar seçilerek ustalıkla yapılmış. Totem zanaatkârı, en gösterişli ağacı bulmak için ormana girince ağaçlarla konuşurmuş. Övgü dolu sözlerle ağaca iltifat eder adeta izin ister ve bu ağaç komple oyularak totem haline gelince bütün dünyanın nasıl kendisine hayran kalacağını anlatırmış. ROM’da ilgimi çeken bir diğer bölüm, Pasifik Okyanusunda yaşayan yerlilerin kültürlerini anlatan bölümdü: ‘ Polinezya yerlileri için en temel değerler onur, ruhsal yetkinlik (mana), kutsallık, empati ve zanaatkarlık ilkelerine bağlılıktır. Polinezya'daki yaşamın temel amacı; kişisel becerileri geliştirmek, manaya yani ruhsal yetkinliğe erişip onur kazanmak için çalışmak ve mevcut kaynakları herkesle paylaşmaktır’’. Yerli veya ilkel deyip küçümsediğimiz bu kadim medeniyetlerden öğreneceğimiz veya hatırlayacağımız ne çok değer var.

 

Toronto’daki Türkler neler yaşıyor?

 

Toronto gezisi sadece bir iş seyahati değil eski dostları görmek ve yeni dostluklar tesis etmek için de eşsiz bir fırsat oldu. Özellikle de, göç edip Kanada’ya yerleşen Türklerin neler yaptığını, nelere katlandığını yerinde görme ve dinleme imkânı verdi. Toronto’da yaşayan Türklerle sohbet ederken kendimi onların yerine koyduğumu hissettim. Başlangıçta hepsinin hikâyesinde; yaşanan belirsizlik, hissedilen değersizlik ve bunların beslediği azim ve inatçılık ortak duygulardı. Belki ben de benzer deneyimler yaşayabilirdim. Zira 2020’de hayatıma bir virgül koyup makas değiştirdiğimde Kanada seçeneğini bile düşünmüştüm. İlk Kanada vizem belki de bunu kolaylaştıracak ve kısa bir seyahat sonunda karar vermeme yardımcı olacaktı.

 

Gitmek mi zor, kalmak mı?

 

Yurtdışına yüzlerce seyahat yaptım. Instagram’da yurtdışı tatil fotolarını paylaşıp her daim mutlu resimler verenleri gördüğümde şunu düşünürüm; bu parlak ve neşeli pozların ardında ne maliyetler, masraf yorgunluk ve eziyetler vardır bilirim. O Schengen vizesinin alınması ayrı bir meşguliyettir; seyahatin planlanması bir maharet, eksiksiz uygulanması ustalık gerektirir. Keyifli başlayan yolculuğun aksiliklerle karşılaşması olağan, başlamadan bitmesi muhtemeldir. Stressiz geçmesi ihtimal dışı, keyifle eve dönülen geziler azınlıktadır. Yurtdışında yaşamaya karar veren ya da başka bir ülkeye göç edenler için de durumlar benzerdir. Türkiye’de kalanlar, gidenlere imrenir lakin bir de gidenlere sormak gerekir…

 

Uber Taksi Şöförlerini sömürüyor mu?

 

Toronto’da görüştüğüm Türklerin ortak noktası ilk geldiklerinde muhtemelen bir Uber deneyimi yaşamış olmalarıydı. Şöförlüğüne güvenenler yolcu, güvenemeyenler yemek taşıyordu. 56 yaşındaki İstanbullu Barbaros Abi de 8 yıl önce Kanada’ya ilk geldiğinde kendine bir Tesla elektrikli araba alıp Uber yapmaya başlamış. Uber ’in resmen kendilerini sömürdüğünü anlayınca normal taksiye geçmiş. Buna rağmen Uber ‘in hala nasıl sürücü üye bulabildiğini sorduğumda şöyle açıkladı: Pakistan’dan, Hindistan’dan gelen ve aynı dairede 6 kişi kalanlar bu düzeni sürdürmeye imkân veriyor. Burada neredeyse hiç harcamayıp para biriktiriyor ve birkaç yıl içinde memleketlerine dönmeyi hayal ediyorlar. Barbaros Bey İstanbul’da üst düzey yöneticilik yaparken 2017’de iki kızına daha iyi bir gelecek sağlamak için Kanada’ya yerleşmiş. Burada kendini ‘Tarla süren bir Mercedes ‘ gibi hissettiğini söyledi. Günde 500 CAD kazanıyor ama günde bazen 14 saat çalışıyor.

 

Fehim’in hayali NBA mi?

 

İskenderunlu hemşerim Fehim ise 6 Şubat depreminden sonra Kanada Devleti’nin sunduğu 3 yıllık Vize avantajı sayesinde ailesiyle buraya göç etmişti. Türkiye’de 16 yıl bankacılık ve farklı sektörlerde üst düzey yöneticilik yapmış olmasına rağmen burada adeta vasıfsız işçi gibi sıfırdan başlamış. Hayata tutunmak için sayısız işe başvurmuş, sayısız seçeneği zorlamış. Burada sihirli kelime ‘Canadian Experience’ yani bir Kanadalı şirkette çalışma deneyimi olması. Geldiğiniz yerde Profesör olsanız bile burada deneyimsiz sayılıyorsunuz. Fehim’in de Kanada’ya göç etme motivasyonu, kızlarının geleceği olmuş. En büyük hayali, lise takımına seçilen büyük kızının NBA’da basket oynağını görmek. Takımın koçuyla da tanıştım; Antepli genç bir Kanada göçmeni. Türkiye’de Mekatronik Müh. okumuş ama depremden sonra buraya gelince en iyi bildiği şeyi yapmaya karar verip Basketbol öğretmeni olmuş. ‘’Neredeyse hiç İngilizcem yoktu’’ diye anlatıyor, ‘’Öğrencilerimden öğrendim’’.

 

Niagara Şelalesi yakın mı?

 

Toronto’ya kadar gitmişken, 126 kilometre mesafedeki eşsiz Niagara Şelalesi’ni görmemek olmazdı. Kuzey Amerika kıtasının en görkemli şelalesi ABD ve Kanada sınırında, Niagara Nehri üzerinde 3 büyük şelaleden oluşuyor. Şelalenin en dehşetli kısmı, at nalı şeklindeki uzak ucu. Bu muhteşem oluşuma, at nalı şeklini vermek için 100 yıl önce insan müdahalesi yapıldığını kanıtlayan resimler görmüştüm. Şelalenin en güze manzarası ise Kanada’dan bakınca görünüyor. ABD’liler bu görkemli manzaraya az da olsa yandan bakabilmek için uzunca bir iskele yapmışlar. Bu durum Kanada - ABD ilişkisini nasıl da betimliyor; Kanada, ithalatının büyük kısmını ABD’den karşılıyor, oradan gelen ucuz mallar sayesinde refahını koruyor. Yani manzaranın sahibi ABD ama keyfini Kanada sürüyor. Gruptaki arkadaşlardan biri şunu iddia etti; Başkan Trump Kanada’ya kızıp ‘suyunuzu keserim ha!’ diye tehdit ederse şaşırmayın dedi. Nitekim Trump’ın gelişi ABD ile ilişkileri fena gerdi.

 

Akşam suyu kesiyorlar mı?

 

Gezide şoförle sürekli muhabbet eden bir başka işadamı, “akşamları bu suyu kapatıyorlar mı?” diye espriyle sordu. Şoförün bu Türk usulü espriyi anlamadığını görünce de açıkladı “Yani gündüz turistler buradayken açıp gece herkes gidince tasarruf olsun, boşa akmasın diye suyu kesiyor olabilirler mi? Bizde de bir Pamukkale örneği var, böyle. Oteller geceleri suyunu kesip kendi havuzlarına aktarıyorlar”. Şaka bir yana, tarihte bir kez Şelalenin suyu tamamen kesilmiş; 1969’da ABD Ordusunun mühendisleri suyun yönünü değiştirip, şelale tabanında birikmiş olan atık ve çöpleri temizlemiş.

 

Hani bir şarkı var ya; ‘Seni uzaktan sevmek, aşkların en güzeli!’ Niagara manzarası da öyle. Uzaktan bakmak çok keyifli ama çok yaklaşınca ıslanmak o kadar da eğlenceli değil. Tıpkı yurtdışında yaşayanların hayatı gibi; Türkiye’den bakınca çok havalı ama bir de orada mücadele verenlere sormalı…