CORONA Virüsü Doğanın Bir İntikamı mıdır?

30 okunma Mayıs 2020

Bu günlerde gündemimizi en fazla meşgul eden konuların başında geliyor Corona virüsü. Çin’den başlayıp tüm dünyaya çok hızlı bir şekilde yayılan, diğer pandemik (pandemi: bir kıta, hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş alanlarda yayılım gösteren bulaşıcı hastalık salgınlarına verilen genel isimdir) virüslerden farklı olarak çok agresif bir yayılma stratejisine sahip olan bu virüs, binlerce can almaya ve binlerce kişide kalıcı hasar bırakmaya başladı. Bu virüs, insanoğlunun yaşam tarzını çok derinden değiştireceği ön görülmektedir. Süper güç ülkelerin ekonomileri ilk ve ikinci çeyrekte daralmaya gitmekte, 20yy. çok övündüğümüz globalleşme ve sınırların kalkmasının olumsuz etkileri masalara yatırılmaktadır. Bu süreçte hemen hemen her ülke kendi sınırlarına dönmekte, iller, ilçeler, mahalleler hatta ve hatta aileler bile kendi sınırlarına çekilmeye başlamış bulunmaktadır. 100-200 Nanometre yani metrenin milyarda biri büyüklüğünde olan bir virüse karşı, dünya üzerinde bilinen bütün gelişmiş teknolojilerin ve özellikle trilyonlarca dolar yatırım yapılan silahların bir işe yaramadığını görüyoruz. İnsan oğlunun aslında doğa karşısında ne kadar aciz olduğunu idrak ediyoruz. Doğal afetler yada felaketler dediğimizde aklımıza ilk gelenler; depremler, seller, kuraklık gibi belki her yıl yüzbinlerce hatta milyonlarca kişinin ölümüne neden olmalarına rağmen, bu pandemik virüs kadar ses getirmiyorlar. Peki niye sizce? Çünkü bunlar nasyonal yani bölgesel felaketlerdir. Halbuki bu virüsün yarattığı etki global yani dünya genelidir. En korkutucu yanı ise, ekonomik gücünüz ne kadar fazla ise, ne kadar fazla sosyal iseniz, ne kadar fazla zengin iseniz, sınırlarınız ne kadar geniş ise size bulaşma ve etki etme hızı o kadar fazla oluyor. Yani ilk etapta zengin kaynakları etkiliyor. Ve buna karşı ne savaş uçaklarınız, ne lazerli silahlarınız, ne de füze savunma sistemleriniz önlem alamıyor. 

 

İşte bunlardan ademoğlunun oturup bir ders çıkarması gerekmektedir. Doğa yararına olmayan her sistem bir gün çöker. Nasıl mı? 

 

Yıl 2003. Almayada ilk kışımı geçiriyorum. Doktora eğitimimi yapmak için gitmiştim oraya. Amacım, ekosistem modellemesi üzerine eğitim alıp, doktoramı bu konuda tamamlamaktı. İlk kış, ilk beyaz, doğa bembeyazdı. Almancayı yavaş yavaş öğreniyordum. Sıklaştırılmış Almanca kursuna gidiyordum her gün. Her gün yaklaşık olarak 5km yol yürüyordum kursa. Kışın bitiminde baharın gelişi ile birlikte binlerce tavşanın yeşilliklerde zıpladıklarını görünce şaşırmıştım. Yazın ortalarına doğru sayıları okadar artmıştıki bölgedeki insan sayısını bile geçmişti.

 

Aldığım ekoloji eğitimi haliyle bunu sorgula yoluna itmişti beni. Tavşanların üremesi ortam koşulları uygun olduğu zaman Fibonacci formülü ile hesaplandığını öğrenmiştim. 1 tavşandan yılda 144 tavşan üreyebiliyordu.

 

Yazın ortalarına gelmiştik. Haliyle yeşilliklerde azalma yani yemlerinde azalma oluyordu. Ben ise hala bunu gözlemliyordum hergün yürüyüşlerimde. Merak ediyordum doğa buna nasıl tepki verecek diye. Sonuçta doğanın kaynaklarını tüketiyorlardı.

Ve bir gün yine gözlemlerken şunu görmüştüm. Etrafta yüzlerce ölü ve ölmekte olan tavşan vardı. Şaşırmıştım. Ölmekte olan birkaç tavşana yaklaştım. Gördüğüm manzara dehşet verici idi. Tavşanların gözleri çapaktan kapanmış, burunları sümüklerle dolu idi. Ve Doğa devreye girmişti. Çok hızlı ve kontrolsüz ürüyen tavşanlara kendini korumak için tavşan göz nezlesi virüsü göndermişti. Tavşanlar kör oluyor ve koku alma duyularını kaybediyorlardı. Yemek yiyemez hale gelip ölüyorlardı. Peki hepsimi ölüyordu? Tabiki hayır. Sonuçta doğanın onlara ihtiyacı vardı. Gerekli olan sayı bağışıklık kazanıp yaşıyordu. İşte ondan sonra ben mesleğimi tanımlamaya başlamıştım. Süreç analizi ve modelleme. Ben şuanda da bunu yapıyorum. 

 

Doğa her zaman ekolojik dengesini bulur. İnsan artık doğanın sadece bir parçası olduğunu anlamalı ve buna göre hareket etmelidir. Yeşili yok etmeyi, dağları parçalamayı, suların önlerine set çekerek, setlerden sonraki ekosistemin tahribatına, deniz ekosisteminin yok edilmesine, plastik kullanımına, gereksiz israfı durdurmalıdır. Bu ekosistemde her canlının yüklendiği bir sorumluluk vardır. İnsanoğlu kendi kendine yüklendiği “Doğanın Hakimi” ve “Yıkıcı” görevleri bırakıp, doğaya entegre olmanın yollarını yeniden bulmalıdır. Acilen hem de. Yoksa gelecek İNSANSIZ bir şekilde devam edecektir.

 

Doğa ile kalın, bilimi doğa için kullanın!